🎍 Kuranda Itikad Ile Ilgili Ayetler

1) Etyemezliğin Caizliği. Yiyin ve hayvanlarınızı [enam] otlatın. Aslında işte bunda akıl yetisi olanlar için kesinlikle kanıtlar vardır. 20:54. Ondan, suyunu ve otlağını çıkardı. Ve dağları yerleştirdi. Sizin ve hayvanlarınızın [enam] yararlanması için. 79:31-33. Meyveler ve sebzeler. Sizin ve hayvanlarınızın İbrahimtek tanrı inancına sahip topluluklar için ortak bir nokta mı? Bu soru, nadiren burada olduğu kadar kapsamlı ve hassas bir şekilde ele alındı. Bristow, Kutsal Kitap’taki ve Kur’an’daki İbrahim anlatılarını derinlemesine analiz ediyor ve Bugünkü konumuzda sizlere hayvanlar ile ilgili ayet meallerini yazmaya çalışacağız. Umuyoruz faydalı olur. Hayvanlar ile ilgili ayetler. Davud ve Süleyman da; hani kavmin hayvanlarının içine girip yayıldığı ekin-tarlaları konusunda hüküm yürütüyorlardı. Biz onların hükmüne şahid idik. Enbiya Suresi, 78. ayet Kuran’da Su ile ilgili Ayetler ve 1 Ağustos 2014 (42.647) Tövbe Edenlerin Günahları Ahirette Yüzlerine Vurulmayacak 12 Şubat 2014 (42.397) En Yeni Soru & Cevaplar Tektanrılı dinlerin sonuncusu olan İslam ile Şeytan, insan üzerindeki etkisini kaybetmiştir. İslam’da Tanrı’nın mutlak üstünlüğü söz konusu olduğu için diğer dinlerde mevcut olan tanrısal bir iyi ve kötü savaşı yoktur. Fakat Kuran’da “Şeytan” ve “cehennem” kelimesi diğer kutsal kitaplardan fazla geçer. Aileİle İlgili Ayetler - Kuranda Aile İle İlgili Ayetler - Aile Hakkında Kuran Ayetleri. Kuranda Aile ile ilgili ayetler Kur’an’da evlilik, ebedi bir akd, ağır ve sorumluluk isteyen bir anlaşma olarak tanıtılır (Rum, 30/21; Nisa, 4/20-21) ve eşlerin aile kuruluşunda, evlilikte ve anlaşmazlıklarda karşılıklı görevleri hatırlatılır Evlilikte gaye, neslin devamı ve Mesaja Yapılan İnsafsız Bir Eleştiriye (!) Cevap Mahmut Anar Edip Yüksel 1996 yılında Türkiye’ye gelmiş, Ceviz Kabuğu programına çıkarak Türkiyeli izleyici ile fikirlerini paylaşmış; dinde kaynak olarak Yalnızca Kur’an’ın kabul edilmesi düşüncesi etrafındaki görüşleri Türkiye’de büyük yankılar uyandırmıştı. Kuranda alkolle ilgili yasaklama aşağıdaki ayetler ile açıklanmıştır. Ey Muhammed! Sana şarap ve kumardan soruyorlar. De ki: Bu ikisinde büyük bir günah, bir de insanlar için bazı menfaatler (yararlar) vardır. Fakat günahları, menfaatlerinden daha büyüktür. Yine sana neyi infak edeceklerini (Allah yolunda harcamak) soruyorlar. Cevap: Kuranda hicret ayetleri, hicret ile ilgili ayetler, Kurani Kerimde hicret . imamhatipli42. Bakara 218- Şüphesiz iman edenler, hicret edenler, Allah yolunda cihat yapanlar, işte onlar Allah’ın rahmetini umarlar. Allah bağışlayandır, esirgeyendir. Âl-i İmran 195- Rableri onlara şöyle cevap verdi: "Sizden erkek ve kadından KurandaÜmit İman İlişkisi Kıblenin Tahvili İle İlgili Ayetler 867 İtikad Esasları ve Özellikleri ayetindende ölümden sonra dirilişin dünyadaki provasını görmekteyiz.Aynı şekilde isa as verilen ayetlerden biride ölüleri Allahın izni ile diriltmesidir. Ölümden sonra dirilmenin dünyadaki provalarından birinide ashabı kehfin kıssasının anlatıldığı kehf suresinde görüyoruz."018.019 Birbirlerine sorsunlar diye onları Kuranda Hırsız Ve Hırsızlık İle İlgili Ayetler Konusuna Benzer Konular; Windows ile ilgili hersey 19.04.2004; vBuLLetin logo ile ilgili bi sorunum vardi 27.06.2008; Hırsız Bey 05.07.2004; Din ile ilgili Bulmacalar 03.03.2014; grafik karte ile ilgili 23.07.2004; Plastik Gıda Ambalajı 15.09.2011 13:31 rJthGh. Yaratan Allah yaratmış olduğu bütün kullarını dünyada başıboş bırakmamış, onların dünyada huzurlu ve ahirette kendilerinin memnun olacağı emirler ve yasaklar indirmiştir. İnsanların mutlu olacağı hükümler ise ya bir ilahi bir kitap yada sahife aracılığıyla insanlara bildirilmiştir. İlk peygamber Hz. Ademle başlayan ve en son gönderilen peygamber olan Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa ile son bulan Peygamberlerin her biri Yüce Allahtan almış oldukları bu kitap veya sahifelerde bulunan emir ve yasakları ümmetlerine aktarmışlar ve oların indirilenleri daha iyi anlamaları için kendileri de ümmetlerine örnek olmuşlardır. Yüce Allah’ın insanlara indirmiş olduğu en son ilahi kitap ise Kur’an-ı Kerim’dir. Sözlükte "toplamak, okumak, bir araya getirmek" anlamına gelen Kur'an terim olarak şöyle tarif edilir "Hz. Peygamber'e indirilen, Mushaflarda yazılı, Peygamberimizden bize kadar tevâtür yoluyla nakledilmiş, okunmasıyla ibadet edilen, insanlığın benzerini getirmekten âciz kaldığı ilâhî kelâmdır" Bu tarifte bazı hususlar göze çarpmaktadır "Peygambere indirilen" derken Hz. Muhammed kastedilmektedir. "Tevâtür yoluyla nakledilmiş olan" derken, her devirde yalan üzerine birleşmelerini aklın imkânsız gördüğü bir topluluk tarafından nakledildiği ve nesilden nesile böyle geçtiği için onun, Allah'a ait oluşunun kesinliği ifade edilmektedir. "Okunmasıyla ibadet edilen" derken de, okumanın ibadet olduğuna, namaz ibadetinde vahyedilen metnin okunması gerektiğine ve Kur'an tercümelerinin namazda okunmasının câiz ve geçerli olmadığına işaret edilmektedir. 1 Kuran-ı Kerim kendisine uyulduğu zaman uyanı hidayete götüren ve kendisinde hiç şüphe bulunmayan ilahi bir kitaptır. Yüce Rabbimiz Bakara süresinin ilk ayetlerinde bu hususu şöyle ifade etmektedir. الم ذَلِكَ الْكِتَابُ لاَ رَيْبَ فِيهِ هُدًى لِّلْمُتَّقِينَ “Elif Lam Mim. Bu, kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir.”2 Başka bir ayette ise Yüce Rabbimizin Kur’an-ı Kerimi insanları karanlıktan aydınlığa çıkartmak için gönderdiğini zikretmektedir. هُوَ الَّذِي يُنَزِّلُ عَلَى عَبْدِهِ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لِيُخْرِجَكُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَإِنَّ اللَّهَ بِكُمْ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ “O, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kulu Muhammed’e apaçık âyetler indirendir. Şüphesiz Allah, size karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir.”3 Ayrıca Kur’an-ı Kerim İslam Dininin ilk kaynağıdır. Herhangi bir konuda İslam Dini açısından hüküm verilirken ilk müracaat edilecek kaynak Kur’an’dır. Kur’anı Kerimin indirilişi bir rahmet ve şefkat tecellisidir. Ayet-i kerimelerde Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır. الَر كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ إِلَيْكَ لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ بِإِذْنِ رَبِّهِمْ إِلَى صِرَاطِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ “Elif. Lâm. Râ. Bu Kur'an, Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, yani her şeye galip ve övgüye lâyık olan Allah'ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır4. يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءتْكُم مَّوْعِظَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَشِفَاء لِّمَا فِي الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ “Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdekine bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir.”5 وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفَاء وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ وَلاَ يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إَلاَّ خَسَاراً “Biz Kur’an’dan, mü’minlere şifa ve rahmet olan şeyler indiriyoruz. Ama Kur’an, zalimlere ziyan artırmaktan başka bir katkıda bulunmaz”6 كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ إِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِّيَدَّبَّرُوا آيَاتِهِ وَلِيَتَذَكَّرَ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ “Bu Kur’an çok mübârek bir kitapdır. Onu sana indirdik ki âyetlerini düşünsünler ve aklı selim sahipleri öğüt alsınlar”7 Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa Efendimizden siz kıymetli cemaatimize konumuzla ilgili bazı hadisleri aktarmak isterim. Nasıl ki, Kur’an-ı Kerim bizi kendisine yönlendiriyor ise Efendimizde bizi Kur’an-ı Kerime yönlendirmektedir. اقْرَؤُا القُرْآنَ فإِنَّهُ يَأْتي يَوْم القيامةِ شَفِيعاً لأصْحابِهِ “Kur’an okuyunuz. Çünkü Kur’an, kıyamet gününde kendisini okuyanlara şefaatçi olarak gelecekti.”8 منْ قرأَ حرْفاً مِنْ كتاب اللَّهِ فلَهُ حسنَةٌ ، والحسنَةُ بِعشرِ أَمثَالِهَا لا أَقول الم حَرفٌ ، وَلكِن أَلِفٌ حرْفٌ، ولامٌ حرْفٌ ، ومِيَمٌ حرْفٌ “Kim Kur’ân-ı Kerîm’den bir harf okursa, onun için bir iyilik sevabı vardır. Her bir iyiliğin karşılığı da on sevaptır. Ben, elif lâm mîm bir harftir demiyorum; bilâkis elif bir harftir, lâm bir harftir, mîm de bir harftir.”9 إنَّ الَّذي لَيس في جَوْفِهِ شَيْءٌ مِنَ القُرآنِ كالبيتِ الخَرِبِ “Kalbinde Kur’an’dan bir miktar bulunmayan kimse harap ev gibidir.”10 لا حَسَدَ إلاُّ في اثنَتَيْن رجُلٌ آتَاهُ اللَّه القُرآنَ ، فهوَ يقومُ بِهِ آناءَ اللَّيلِ وآنَاءَ النَّهَارِ ، وَرجُلٌ آتَاهُ اللَّه مالا ، فهُو يُنْفِقهُ آنَاءَ اللَّيْلِ وَآنَاءَ النهارِ “Sadece şu iki kimseye gıpta edilir Biri Allah’ın kendisine Kur’an verdiği ve gece gündüz onunla meşgul olan kimse, diğeri Allah’ın kendisine mal verdiği ve bu malı gece gündüz O’nun yolunda harcayan kimse.”11 ومَا اجْتَمَعَ قَوْمٌ في بَيْتٍ من بُيوتِ اللَّهِ يَتْلُونَ كتاب اللَّهِ ، ويتَدَارسُونَه بيْنَهُم ، إِلاَّ نَزَلتْ علَيهم السَّكِينَة ، وغَشِيَتْهُمْ الرَّحْمَة ، وَحَفَّتْهُم الملائِكَةُ ، وذَكَرهُمْ اللَّه فيِمنْ عِنده “Bir cemaat Allah’ın evlerinden bir evde toplanır, Allah’ın kitabını okur ve aralarında müzakere ederlerse, üzerlerine sekînet iner, onları rahmet kaplar ve melekler etraflarını kuşatır. Allah Teâlâ da o kimseleri kendi nezdinde bulunanların arasında anar.”12 خَيركُم مَنْ تَعَلَّمَ القُرْآنَ وَعلَّمهُ “Sizin en hayırlılarınız, Kur’an’ı öğrenen ve öğretenlerinizdir.”13 Kur’an-ı Kerim’in özellikleri arasında şu hususlar öne çıkmaktadır. Kerim Arapça olarak indirilmiş ve bu güne kadar herhangi bir tahrifata uğratılmadan gelmiştir. ilahi kitaplar toptan bir seferde indirilmişken, Kur’an-ı Kerim zamanın akışına ve olaylara göre indirilmiştir. Muhammed peygamber olduğunun en büyük alameti ve O’nun en büyük mucizesidir. Kerim, ezberlenmesi kolay, hem mana hem de söz yönüyle eşsiz bir kelamdır. Kur’an-ı Kerim kendisinden sonra hiçbir ilahi kitabın gelmeyeceği bir kitaptır. İndirildiği günden kıyamete kadar gelecek olan bütün insanların ihtiyaçlarına cevap olacak konuları içeren ilahi bir kitaptır. Bu konuları şöyle zikredebiliriz. İtikad Başta Allah'a iman olmak üzere peygamberlere, meleklere, kitaplara, kazâ ve kadere, âhirete ait önemli konular ve inançla ilgili çeşitli meseleler, Kur'an'ın kapsadığı konuların başında gelir. Kur’an-ı Kerim birçok ayetinde iman konuları anlatılır. Nitekim Yüce Rabbimizin bizlerden istediği ilk şey imandır. İman ise şirke bulaştırılmadan, tevhid inancı benimsenerek Tek olan Allah’a iman etmekle başlar. Peygamberlere, meleklere, kitaplara, ahirete, kaza ve kadere iman diğer imanı konulardır. Yüce Rabbimiz iman konularını çeşitli ayetlerde bizlere bildirmiştir. İbadetler Kur'an'da Müslümanların yapmakla yükümlü bulundukları namaz, oruç, hac, zekât vb. ibadetlere dair âyetler vardır. Muâmelât Kur'an bir toplumun devamını sağlayan ve toplum fertlerinin aralarındaki ilişkileri düzenleyen birtakım hükümleri kapsar. Ukubat Toplumun düzenini bozan, insan haklarını ve yasakları çiğneyen kimseler cezayı hak edecekleri için Kur'an bunlarla ilgili hükümleri de kapsamaktadır. Ahlâk Kur'an, kişilerin dünya ve âhiret mutluluğunun sağlamasına yardımcı olmak üzere, ana babaya hürmet, insanlarla iyi geçinme, iyiliği emretme, kötülükten sakındırma, adalet, doğruluk, alçak gönüllülük, merhamet, sevgi... gibi ahlâkî hükümleri de kapsamına almaktadır. Nasihat ve Tavsiyeler İnsanlara emir ve yasaklar konusunda duyarlı olmalarını, nefislerine esir düşmemelerini, dünyayı âhirete tercih etmemelerini, dünyada imtihana çekildiklerini hatırlatan, çeşitli tehlikelerden koruyan nasihat ve tavsiyeler de Kur'an'ın içerdiği konular arasındadır. Vad ve Vaîd Allah'ın emirlerine boyun eğip yasaklarından kaçınanların cennetle mükâfatlandırılacaklarına, buyruklarını terkedip yasaklarını çiğneyenlerin cehennemle cezalandırılacaklarına dair Kur'an'da pek çok âyet bulunmaktadır. İlmî Gerçekler Kur'an, insanlığa gerekli olan ilmî gerçeklerin ve tabiat kanunlarının ilham kaynağını teşkil eden âyetleri de kapsamaktadır. Kıssalar Kur'ân-ı Kerîm önceki ümmetlerle, peygamberlerin hayatından da söz eder. Ancak bunları bir tarih kitabı gibi değil, insanların ibret alacakları bir üslûp ile anlatır. Dualar İnsan yapacağı işlerde sürekli Allah'ın yardımına muhtaç olduğu için Kur'an'da çeşitli dualar da yer almıştır.14 Yukarıda saymış olduğumuz bir çok ayetten ve hadislerden çıkan sonuçları maddeler halinde şöyle değerlendirebiliriz. -Kur’an-ı Kerim, Rabbimiz tarafından bizlere gönderilen en son ilahi mesajdır ve son kutsal kitap olduğuna dair hiçbir şüphemiz olmamalıdır. -Kur’an-ı Kerim, Allah-u Teala’nın kullarına duyduğu merhametin tecellisidir, Peygamber Efendimizin en büyük mucizesidir ve Peygamberliğinin en büyük ispatıdır. -Kur’an-ı Kerim, melekler, peygamberler ve diğer itikadi hususlardaki en doğru bilgileri bizlere aktarmaktadır, kişiye dünya ve ahiret mutluluğunun yollarını göstermektedir. Kur’an-ı Kerim, kişiye nasıl duada bulunacağını öğretmektedir. -Kur’an-ı Kerim indirilmeye başladığı günden önceki milletlerden haber vermektedir ve taklit edilemez kutsal bir kitaptır. Kur’an-ı Kerim, kendinden önce gelmiş ve bozulmuş olan kutsal kitaplar ve onların içinde yer alan hükümlerin er doğrularından bahsederek diğer dinler arasında bulunan ihtilafları da çözücü bir mahiyete sahiptir. Edebi üslubu çağlar öncesinden çağlar ötesine hitap etmekte, teknolojik gelişmeler hep kendi söylemleri paralelinde gelişmektedir. -Kur’an-ı Kerim insanlar için en güzel öğütleri sunmaktadır. Nasıl bir iman? Nasıl bir ibadet? Nasıl bir ahlak? Sorularına karşı en güzel cevapların bulunacağı son ilahi mesajdır. Ayrıca Kur’an-ı Kerim, toplum içerisinde insanların yapması gereken bir takım ilkeleri kapsamaktadır. -Kur’an-ı Kerim, tabiat kanunlarıyla ilgili vermiş olduğu bilgiler bütün ilim adamlarına bir yol gösterici olmuştur. Sadece yaratılanlar hakkında değil Yaratan hakkında da en doğru bilgileri sunmakta, yaratılanların düşünülmesi istenmekte, Yüce Allah’ın kudret ve büyüklüğü düşünülmeye teşvik etmektedir. -Kur’an-ı Kerim, okuyana şifa veren, gönüllere huzur sağlayan bir kitaptır. Hiç mana bilmeyen insanları dahi o eşsiz üslubu ile etkilemektedir. Bu sebeple okunduğu zaman teskin edici çok büyük bir özelliği vardır. -Kur’an-ı Kerim, kolayca ezberlenen ve bu özelliği hiçbir kitaba nasip olmamıştır. 23 yılda tedrici olarak parça parça indirildiği halde, bütününe bakıldığı zaman eşsiz bir uyuma sahiptir. -Kur’an-ı Kerim, hafızlık müessesi ile sahabe döneminde başlayan ve günümüze kadar devam eden bir süreçle zihinlerde korunma altına alınmıştır. Tekrar tekrar okunmasına rağmen, ne okuyana nede dinlene bıkkınlık vermeyen bir kitaptır. -Kur’an-ı Kerim, indirilmeye başlandığından beri 15 asır geçmesine rağmen canlılığını, diriliğini, güzelliğini ve insanlara hidayet rehberi olmayı devam ettirmektedir. Gaybi bilgileri bize sunmakta metafizik alanında en önemli ve en değerli bilgileri bizlerin zihinlerine aktarmaktadır Kur’an-ı Kerim kendisinden başka ilahi kitap kabul edilmeyecek son ilahi kitaptır. Sevgili Peygamberimize indirildiği aslına uygun günümüze kadar muhafaza edilmiştir. İçinde bulunan ayetler asla yanlış aktarılmamıştır. Hafızların ezberlemesiyle korunmuş dilden dile, gönülden gönüle aktarılarak günümüze gelmiştir. Yüce Rabbim Kur’an-ı Kerimi hayatımıza aktarmayı, Dünya ve ahiret hayatımızı mutluluklar içerisinde geçirmeyi nasip etsin. Allah’a emanet olun. Ahmet ÜNAL Vaiz 1. TDV. İslam İlmihali, 2. Bakara,2/1-2 3. Hadid, 57/9 4. İbrahim, 14/1 5. Yunus, 10/57 6. İsrâ, 17/82 7. Sâd, 38/29 8. Riyazü’s-Salihin, Hadis No 993 9. Tirmizî, Fazâilü’l-Kur’ân 16 10. Tirmizî, Fazâilü’l-Kur’ân 18 11. Buhârî, İlm, 15 12. Müslim, Zikr 38 13. Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 21 14. TDV. İslam İlmihali, Kız TanımıKız kelimesinin Türk Dil Kurumuna göre tanımı şöyle;1. isim Dişi çocuk; “Oğlu savaşın birinde şehit düştü, iki kızı da evlenip ücra yerlere gittiler.” – Halikarnas Balıkçısı 2. Üzerinde kadın resmi bulunan iskambil kâğıdı; “Karo kızı.” 3. ünlem Dişi cinsten birine daha yaşlı biri tarafından kullanılan bir seslenme sözüKur’an-ı Kerim’de Kız Hakkındaki Ayetler Hangileri?NOT AYETLERİN TÜRKÇE MEALLERİ, TÜRKİYE CUMHURİYETİ DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞININ RESMİ İNTERNET SİTESİNDEN ALINMIŞTIR. Sponsorlu Bağlantılar Âl-i İmrân Sûresi 36. Ayet; Onu doğurunca, “Rabbim!” dedi, “Onu kız doğurdum.” -Oysa Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilir- “Erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Onu ve soyunu kovulmuş şeytandan senin korumana bırakıyorum.”Nisâ Sûresi 12. Ayet; Eğer çocukları yoksa, karılarınızın geriye bıraktıklarının yarısı sizindir. Eğer çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Bu paylaştırma, ölen karılarınızın yaptıkları vasiyetlerin yerine getirilmesi, yahut borçlarının ödenmesinden sonradır. Eğer sizin çocuğunuz yoksa, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır. Eğer çocuğunuz varsa bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Yine bu paylaştırma yaptığınız vasiyetin yerine getirilmesinden, yahut borçlarınızın ödenmesinden sonradır. Eğer kendisine varis olunan bir erkek veya bir kadının evladı ve babası olmaz ve bir erkek veya bir kız kardeşi bulunursa ona altıda bir düşer. Eğer kardeşler birden fazla olurlarsa, üçte birde ortaktırlar. Bu paylaştırma varislere zarar vermeksizin yapılan vasiyetin yerine getirilmesinden, yahut borcun ödenmesinden sonra yapılır. Bütün bunlar Allah’ın emridir. Allah hakkıyla bilendir, halimdir hemen cezalandırmaz, mühlet verir.Nisâ Sûresi 23. Ayet; Size şunlarla evlenmek haram kılındı Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle zifafa girdiğiniz karılarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız, -eğer anneleri ile zifafa girmemişseniz onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur- öz oğullarınızın karıları, iki kız kardeşi nikah altında bir araya getirmeniz. Ancak geçenler önceden yapılan bu tür evlilikler başka. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet Sûresi 176. Ayet; Senden fetva istiyorlar. De ki “Allah size “kelâle” babasız ve çocuksuz kimsenin mirası hakkında hükmünü açıklıyor Çocuğu olmayan bir kişi ölür de kız kardeşi bulunursa bıraktığı malın yarısı onundur. Eğer kız kardeşi ölür ve çocuğu da bulunmazsa, erkek kardeş ona varis olur. Eğer kız kardeşler iki iseler, erkek kardeşin bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kardeşler erkekli kızlı iseler o zaman, bir erkeğe, iki kızın hissesi kadar pay vardır. Sapmayasınız diye Allah size hükmünü açıklıyor. Allah her şeyi hakkıyla Sûresi 100. Ayet; Bir de cinleri Allah’a bir takım ortaklar yaptılar. Oysa onları o yarattı. Bilgisizce Allah’a oğullar ve kızlar da uydurdular. O, onların niteledikleri şeylerden uzaktır, Sûresi 78. Ayet; Kavmi, konuklarıyla çirkin ilişkide bulunmak üzere ona doğru koşa koşa geldiler. Zaten onlar önceden de bu tür çirkin işleri yapıyorlardı. Lût dedi ki “Ey Kavmim! İşte kızlarım. Onlarla nikahlanmanız sizin için daha temizdir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve konuklarıma karşı beni rezil etmeyin. İçinizde hiç aklı başında bir adam yok mu?” Sponsorlu Bağlantılar Hûd Sûresi 79. Ayet; Onlar, “İyi biliyorsun ki kızlarında bizim gözümüz yok. Sen bizim ne istediğimizi çok iyi biliyorsun” Sûresi 71. Ayet; Lût “İşte kızlarım. Eğer yapacaksanız onlarla evlenebilirsiniz” Sûresi 57. Ayet; Onlar, kızları Allah’a nispet ediyorlar -ki O bundan uzaktır- kendilerine ise, canlarının Sûresi 58. Ayet; Onlardan biri, kız ile müjdelendiği zaman içi öfke ile dolarak yüzü simsiyah kesilir!Meryem Sûresi 28. Ayet; “Ey Hârûn’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kimse değildi. Annen de iffetsiz değildi.” Sponsorlu Bağlantılar Tâhâ Sûresi 40. Ayet; “Hani kız kardeşin Firavun ailesine gidiyor ve “size onun bakımını üstlenecek kimseyi göstereyim mi?” diyordu. Derken, gözü aydın olsun, üzülmesin diye seni annene döndürdük. Sana baktı, büyüdün ve kazara bir cana kıydın da biz seni kederden kurtardık seni sıkı bir denemeden geçirdik ve kaçıp Medyen’e gittin. Medyen halkı içinde yıllarca kaldın sonra peygamber olman için takdir edilmiş bir zamanda Tûr’a geldin ey Mûsâ!”Nûr Sûresi 31. Ayet; Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Yüz ve el gibi görünen kısımlar müstesna, zînet yerlerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut, kocalarının babalarından yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz! Sponsorlu Bağlantılar Nûr Sûresi 61. Ayet; Köre güçlük yoktur, topala güçlük yoktur, hastaya da güçlük yoktur. Kendi evlerinizde veya babalarınızın evlerinde veya annelerinizin evlerinde veya erkek kardeşlerinizin evlerinde veya kız kardeşlerinizin evlerinde veya amcalarınızın evlerinde veya halalarınızın evlerinde veya dayılarınızın evlerinde veya teyzelerinizin evlerinde veya anahtarlarına sahip olduğunuz evlerde ya da dostlarınızın evlerinde yemek yemenizde de bir sakınca yoktur. Bir arada veya ayrı ayrı olarak yemek yemenizde de bir sakınca yoktur. Evlere girdiğiniz zaman birbirinize, Allah katından mübarek ve hoş bir esenlik dileği olarak, selam verin. İşte Allah, düşünesiniz diye âyetleri size böyle Sûresi 11. Ayet; Annesi, Mûsâ’nın kız kardeşine, “Onu takip et” dedi. O da Mûsâ’yı, onlar farkına varmadan uzaktan Sûresi 27. Ayet; Şuayb, “Ben, sekiz yıl bana çalışmana karşılık şu iki kızımdan birisini sana nikahlamak istiyorum. Eğer sen bunu on yıla tamamlarsan o da senden olur. Ben seni zora koşmak da istemiyorum. İnşaallah beni salih kimselerden bulacaksın” Sûresi 50. Ayet; Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan kadınları; seninle beraber hicret eden, amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helal kıldık. Ayrıca, diğer mü’minlere değil de, sana has olmak üzere, mehirsiz olarak kendini Peygamber’e bağışlayan, Peygamber’in de kendisini nikahlamak istediği herhangi bir mü’min kadını da sana helal kıldık. Mü’minlere eşleri ve sahip oldukları cariyeleri hakkında farz kıldığımız şeyleri elbette bilmekteyiz. Bütün bunlar, sana herhangi bir zorluk olmaması içindir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. Sponsorlu Bağlantılar Ahzâb Sûresi 55. Ayet; Peygamberin hanımlarına, babalarından, oğullarından, erkek kardeşlerinden, erkek kardeşlerinin oğullarından, kız kardeşlerinin oğullarından, mümin kadınlardan ve sahip oldukları cariyelerden ötürü bir günah yoktur. Ey Peygamber hanımları! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah her şeye hakkıyla Sûresi 59. Ayet; Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, bedenlerini örtecek elbiselerini giysinler. Bu onların tanınıp incitilmemelerine de daha uygundur. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet Sûresi 153. Ayet; Yoksa Allah kızları erkeklere tercih mi etti?Zuhruf Sûresi 16. Ayet; Yoksa, Allah, yarattıklarından kendisine kızlar edindi de, oğulları size mi seçip ayırdı?Tûr Sûresi 39. Ayet; Yoksa, kızlar O’na Allah’a da oğullar size mi?Tahrîm Sûresi 12. Ayet; Allah, bir de iffetini sapasağlam koruyan ve bizim de kendisine ruhumuzdan üflediğimiz, Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını doğrulayan İmran kızı Meryem’i de inananlara örnek gösterdi. O itaat edenlerdendi. Sponsorlu Bağlantılar Nebe Sûresi 31/34. Ayetler; Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir kurtuluş, bahçeler, üzümler, kendileriyle bir yaşta, göğüsleri çıkmış genç kızlar ve dolu dolu kadehler Sûresi 8/9. Ayetler; Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman, İtikat - İman - TasavvufBaşlangıçta da söylediğimiz gibi itikat ve iman meselelerinin Fıkıh’la, amel’le, Dört Mezhep’le hiçbir alakası yoktur!.. Selefiyyun Arif olan Tasavvufçular, Evliyalar soyut akılla küçük akılla Aristo Mantığına göre iman gerçeklerini açıklamayı kabul etmezler. Onu Kelamcılar ve İslâm Felsefecileri yapmış. Peygamberimizden 100 yıl sonra yeniden İtikat Mezhepleri kurulmuş, Abbasiler zamanında. Selef Arifler; Âyet, Hadis-i Şerif ve Hadis-i Kudsi’lerle bildirilen iman gerçeklerini izah ve tefsir ederler. Yeniden Kelâmcılar gibi akıl ve Mantık’la rasyonal olarak, Itikat kurmaya kalkmazlar. 31 Bir de; İsmailiye Mezhebi’nden, Batıniler vardır. Onlar da; Kur’an, batın’dır. Âyetlerin ve Hadislerin zahiri anlamı yok’, diyorlar, bu da yanlış. İsmailiye’nin batıniye kolu ise; Âyetleri batınen yorumlayalım derken; giderek aşırı teşbih yaparlar. Bunun sonucunda da gene mütecessime, yani Cisimcilik çıkar. Bu da Şekilcilik olur. Dolayısıyla bu da Putçuluktur. Kur’an ve Hadis’in hem zâhir, hem de bâtın anİamı vardır. Zâhir anlamının da, bâtın Manevl anİamının da yorumu ve yorumcuları vardır. Mesela, Kuran-ı Kerim’de Allah, Kendi yüzünden, gözünden, elinden” söz etmekte ve ayrıca Arş’a tahta oturduğunu”, buyurmaktadır.**“Errahmanü Alel arşisteva- Rahman, Arş’a istiva etti”. Ta-Ha5 ** Bunlar ve buna benzer birçok mecazi kapalı, kinayeli Âyetler vardır. Bu Âyetler, izah edilmez, yorumlanmazsa; Allah-ü Taâla’ya şekil verilmiş olur. Şekil vermek ise putçuluktur. Onun için Tasavvufçular, Gazali ve büyük Din bilginleri, Kur’an’ın muhakkak yorumu lazım geldiğini ve batın’i manevi anlamları da olduğunda ittifak etmişlerdir. Bu ittifaka karşı olan tek kişi, İbni Teymiye’dir Gerçek Selef olan Tasavvufçular Veliler, Ehl-i Sünnet’in ve Şia’nın kabul ettiği budur. Doğru olan da budur. Batıniler ve Zahiriyeciler; İslâm’da çok az, ifrat ve tefrite gitmiş azınlıklardır. ** İtikat’ta Ârif olan Selef** ve Onların yolunu tutanların delili; Âyet, Hadis-i Şerif ve Hadis-i Kudsi’lerdir. Bunun en büyük izahçısı Peygamber Efendimiz ve Âl-i, Ashabı’dır. Ve Onlardan öğrenenlerdir. Onlar İtikat tefsircileridir, açıklayıcılarıdır. Itikat kuruculuğu yapmazlar. Yani İtikat’ta, Kur’an ve Hadis-i Şerifler ne diyorsa; odur. Bu Itikat meselelerinin hepsi zaten Kur’an ve Hadis’lerde var. Bunlar ancak Peygamberimiz ve O’nun Mânevi Vârisi olan Ârifler cüz’i aklı, Kül’li Akıl’la irtibata geçirerek; Kül’li Aklın Ruhu Muhammediye Aleyhisselamın yardımıyla; Aklı, Ruhu gelişen büyük Veliler tarafından açıklanabilir. Bizler de Onlardan öğrenebiliriz. İtikat’ı Allah ve Resulü kurmuştur. Başkaları kuramaz! Kelamcılar, Âyet ve Hadis’lerin izahını yapmamış, Onlar Aristo Mantığına göre; nazari rasyonel olarak Kadim, Muhdes, Zat, Sıfat, Fiil kader konularında soyut akılla hükümlere yargılara vamışlardır. Yeniden Itikat oluşturmuşlardır. Kelamcıların delili, Âyet ve Hadis’ler değildir. Onların delili Akıl ve Mantık’tır’. Âyet ve Hadis’lere göre ltikad’ın izahını yapmazlar. Selef olan Ârif Evliyalar Tasavvufçular, “Biz Âyet ve Hadis’lerden kaynaklanmayan bir İtikadı kabul etmeyiz, derler. Bir UsuI-u Kelam’ kitabı alıp okuyan insan; Kelamcıların, Âyet ve Hadis’lere göre hareket etmediklerini, hep akılla hareket ettiklerini görür. Onların Itikat ve iman gerçeklerini bildiren Âyet ve Hadis’lerle ilgilenmediğini; Onların izahını yapmadığını görür. Onların konusu hep Vücud Varlık, Zat, Vacib-ül Vücud Varlığı zorunlu, Mümkün-ü Vücud Varlığı mümkün, ademyokluk, Mevcud Var olan, Kadim İlk muhdes sonradan oluşmuş, ayn belli, açık, araz kendiliğinden oluşmayıp başka bir cevherden oluşan, Cüz’i lâ yeteceza atom, hayz bir şeyin uzayda doldurduğu yer, hayula zihinde tasarlanan şey, Zat, Sıfat, Ef’al Fiiller, yani dolayısıyla Kader meselesi Bunların hepsi de cüz’i -küçük akılla ve Aristo Mantığı’nın kuralıyla tikel’den tümel’e, tümel’den tikel’e; akli kıyasla istidlal yaparak Bir delile dayanarak bir şeyden sonuca varma; izah ve ispata kalkışmışlardır. Bu nedenle de türlü litikat Mezhepleri doğmuştur. Zaten bu konular eski Yunan Felsefesinde daha milattan önce var idi. Bunlar ve Aristo’nun mantık kuralı; Emevi, Abbasi çağında İslâm bilginlerine geçmiştir. Kitap Kur’an ve Sünnet’le hiçbir alakası yoktur. Kur’an-ı Hakim ve Sünnet’i Nebi’de ise; herbir İtikat İman gerçekleri - metafizik konular mevcuttur. Bunları Kelam’da ve Felsefe’de aramaya gerek yoktur İşin tehlikesi de şu ki Mu’tezile olsun Şiiler ekseriyetle, EhI-i Sünnet bilginleri olsun Eş’ariler ve Maturidi’ler ekseriyetle, bu Kelami, Akılcı hükümlerin, Kur’an’a ve Hadis’lere uygunluğunu sağlamaları gerekirken; sonradan bunların taraftarı olan Medrese Alimleri, İtikat konusunda Âyetleri ve Hadisleri Kelami, Akılcı Mezhep kurucularının görüşlerine uydurmaya çalışmışlardır’. En tehlikeli olan da şu ki; Hatta bu İtikat’lara uymayan Âyetleri mensuh hükmü kaldırılmış saymaya kalkışmışlardır. Hadis-i Şeritleri görmezlikten gelmişlerdir!.. Çok tutucu skolastik bir şekilde itikat’la ilgili Âyet ve Hadis’i; Eş’ari’ye, Maturidi’ye, Cubaiye Mutezile göre izah etmeyen bir Ârifi, dalâlet ve sapıklıkla itham etmişlerdir. Halbuki Âyetler ve Hadis-i Şerif’ler Kelam’dan, Eş’ari’den, Maturidi’den, Cubai’den Mu’tezile ve benzerleri Mantıkçı Itikat kurucularından 150 yıl önce var idi. Gel gör ki; Kur’an ve Hadis’le sabit, itikat bırakıldı; yukarıda adı geçen akılcı bilginlerin görüşleri, Itikat kabul edildi. Bunu Şii Medrese Âlimleri de yaptı, Sünni Medrese Âlimleri de yaptı... Şu da var ki; Tasavvufçular akIi istidlal -akılcı delillerle Allah’ın varlığı, Ruh’un varlığı, metafizik gerçeklerin varlığı hakkındaki Felsefeci ve Kelamcıların savunmalarına karşı değildir. Bilakis bunu destekler ve kendileri de icabederse yapar. Bu mücadeleyi, kim olursa yapanın yanındadırlar. Ancak; Allah hakkında, Allah’ın Zatı, Sıfatı, Fiilleri, Vasıfları hakkındaki görüşlere karşıdır Felsefi ve Kelami görüşlere. Hak’kın Varlığını müdafaa ayrı şey, Hakkın Vasıfları hakkında görüş ortaya atmak ayrı şeydir! Hak ve Hakkın gerçeği, vasıfları hakkındaki görüş, Âyetler ve Hadis’lerle bildirilmiştir. İtikat’ı Allah ve Resülü oluşturmuştur. Bunun en büyük izahçısı açıklayıcısı ise; Fahr-i Âlem Efendimiz, Ehl-i Beyt, Ashab’ın bilginleri ve Ârif olan Evliyalar, yani Tasavvufçulardır; Selefi Salihin’dir. AkIi delil ile itikad oluşturan Farabi, İbn-i Sina, Kindi, İbn-i Rüşd, Mu’tezile Kelamcıları; Eş’ari, Maturidi kim olursa olsun; kendini Allah ve Peygamberinin yerine koymuş olur. Çünkü İman gerçekleri İtikad Kur’an Âyetleri, Hadis-i Şerif’ler ve Hadis-i Kudsi’lerle bildirilmiştir. Hatta Tasavvufçular, yukarıda adı geçen İslâm Felsefeci ve Kelamcıları bir yana; Batıdaki Allah’ı ve Din’i savunan Felsefecileri de destekler. Dehri, Materyalist Felsefeyle mücadele eden Descartes, Spinoza, Kant, Hugo, Goethe ve Hegel’i de destekler. Desteklemek ayrı şeydir. Hakkı her şekilde savunmak her dindarın görevidir. Ama onların oluşturduğu bir itikad’ı kabul etmek Mu’tezile, Eş’ariye, Maturidiye vb, gibi ayrı şeydir. Kitap ve Sünnet’le bildirilen itikadi Gerçekleri, Ârif Evliyalar izah etmiştir. Öyleyse Tasavvufçu olan Selef’in ltikadı’ndan başkası; Şii olsun, Ehl-i Sünnet olsun, Müslümanların Itikadı değildir! Ancak, Ehl-i Sünnet’in Medrese Âlimleri, Selefıye Mezhebi’ni de İtikad’da kabul etmişlerdir. Mesela biz şimdi, Eş’ari, Maturidi’ye sempati ile bakıyoruz. Fakat Onların Itikadını kabul etmeyiz. Cüz’i akıl’Ia yapılan Itikadı değil; biz Selefi Itikadı’ kabul etmişiz, Selef-i Salihin nasıl inanmışsa; biz de öyle inanmışız. Tasavvuf erbabı nasıl inanmışsa biz de öyle inanmışız. Tasavvufçuların SufiIer Piri, İmam-ı Hasan el Basri Hazretleridir. 0 da Tasavvufu hidayet yolunun İmamı Hazret-i Ali Efendimizden almıştır. Selef-i Saihin olan Sûfiler ve Onları destekleyen Gazali Hazretleri, Maturidiye ve Eş’ariye’nin akılcı - Mantıkçı Metodlarını, reddederler; yoksa Onların hükümlerinin Kitap ve Sünnete ve Selef-i Salihin’in İtikadına uygun olanlarını değil. Onlar, Akıl ve Mantık Metodu’yla İtikat oluşturmanın ve bunların yargılarının çoğunun Kitap ve Sünnete ters olacağını savunurlar. Selef-i Salihin’in İtikad yolunu seçen büyük Arifler, Maturidi’nin ve Eş’ari’nin her sözünü reddetmezler. Biz de bu görüşteyiz. Tasavvuf Yukarda da epeyce anlatıldığı ve bilindiği gibi Tasavvuf, İman hakikatleri ile uğraşan bir kol’dur. Peygamber Ruh-u Muhammedi ile temas ederek Kur’an’ı öğrenmektir. Kur’an’ın Fıkıh tarafını değil; İtikad, iman tarafını...” Mârifet-i İlâhi, Zât- Sıfat-ı İlâhi Ef’alini, Asarını, Kader, Ruh, Melek ve Seyr-i Sülük’ü İnsanın Ruhunun tekasüf, yani kesif-yoğun âlemden, latif-güzel aleme geçişi. öğrenmektir. Peygamber Tasavvuf’u, Hz. AliyyeI Mürteza Elendimize ve Ebubekr-i Sıddık Efendimize vermiştir. Tasavvuf tarihi bunun şahidi. Tasavvuf’ta bir de mârifet’ ve aşk’ meselesi vardır. Üstadlar, kendilerine bağlanan insanların bir kısmını aşk’la, bir kısmını da mârifet’le Ruhlarını parlatıp tekrar Rab’larına kavuşmalarını sağlarlar. Fenafi Resül, Fenafillah, Bakabillah sırlarına kavuşturup, iman Hakikatlerine Ârif kılarlar. Yani “Men arafı öğretirler. “Men arefe nefsehu, kad arefe Rabbehu -Nefsini kendini bilen, Rabbını bilir... 32Tasavvuf, Peygamber kendisinde mevcut! Kur’an-ı Kerim’de Mevcut vardır! Çünkü Tasavvuf, İman ve İrfan bütün meselesi zaten; Allah’a İman ve İrfan’ı artırmaktır. Peygamber en büyük Ariftir Hocayı Kâinat’tır. Bu, Enbiyalarda da var. Meleğin hakikati, Ruhun hakikatı, Nübüvvet, Velâyet, Risalet, Vahy’in, Kelam’ın hakikati, Zât-ı Akdes, Allah’ın kadimliği, Allah’ın Kelamı, Allah’ın Sıfatları, Allah’ın Esma-i Hüsna’sı... Tasavvuf budur işte! Tasavvuf, sonradan çıkan birşey değildir! Peygamber bunu Şah-i Velayet’e ve Ebubekr’i Sıddık Efendilerimize öğretmiş, Onları yetiştirmiştir. Bu iki büyük zat, Peygamberimizin iki büyük kapısıdır. Öbür Ashablardan da istidatlı yetenekli olanlara öğretmiştir. Öbür Ashab’lardan da gelen kollar varsa da; sonradan ya unutulmuş, ya inkita’a kesintiye uğramış; ama Hz. Ali ve Hz. Ebubekir’deki Tasavvuf devam etmektedir. Çünkü Mârifet son bulmaz! ** Bazıları der ki; Tasavvuf, Keşf’dir... Tasavvuf, yalnızca bir hal değildir. Tasavvufta Ruh, Peygamber’e ve Allah’a kavuştuğu zaman, Allah ve Resülünden ilim öğretilir. İman hakikatleri; hakiki İtikad öğretilir. Hak’kel yakin iman öğretilir. Abdülkadir-i Geylâni’nin, Rufai Hazretlerinin, Muhyiddin-i Arabi, Maktul Suhreverdi, Mevlâna’nın, Hacı Bektaş’ın, Yunusun, Şeyh Hasan-ı Şazili’nin, Bedevi, Dusuki Hazretlerinin, Ahmed Yesevi’nin, Muhammed Bahaeddin, Ahmed Faruk-u Serhindi Hazretleri, Gazâli Hz.’leri ve benzeri zatların eserleri okunduğu zaman; Tasavvuf’un bizzat Peygamberlerde, Aleyhisselat Efendimizde, Âl-i Aba’da, Hulefa-i Raşidin Dört Halife’de, On iki Ehl-i Beyt İmamı’nda, büyük zatlarda; Hasan el Basri’de, Cüneyd-i Bağdadi’de, Maruf-u Kerhi’de, Sırri Sakati’de olduğu görülür. Hasan el Basri Efendimiz, Hz. Ali Efendimizin talebesidir. Bizzat O’ndan Mânevi Hilafet almıştır. **Tasavvuf, Mârifetullah ve Aşkullah’dır. İki tecellisi var. Talibin istidadına dileyenin yeteneğine göre yada 0 aşk’la, ya da Mârifetle Allah’a kavuşturulur. Bir Tasavvuf şairimiz şöyle diyor “Savm-ı Selat ile sanma biter işin senin, Meğer Salike vuslat, Zikr ile İrfan imiş...” Allah, “Beni çok zikredin” diyor. Tasavvuf, Allah’ı çok çok, gayet çok çok, kesir kesir zikretmektir. Zikir Aşktır; Aşkı doğurur. Bismillahirrahmanirrahim “Ya eyyühellezine âmenüzkürüllahe zikren kesira - Ey İman edenler! Allah’ı çok çok zikredin!..” Ahzab 41 “Vezkürüllahe kesiren lealleküm tüflihun - Allah’ı çok zikredin ki; kurtulasınız’. Cuma 10 “Elâ bizikrillahi tatmeinnül kulûb - Ayık olun! Allah’ın zikri, kalpleri yerine oturtur’. Râd 28 Bakınız! Kalp ne ile otururmuş yerine?.. Zikrullah ile!.. Yerine oturmayan Kalp n’oldu?.. Olmadı!.. “Fezkürûni ezkürküm - Beni zikredin ki! Ben de sizi zikredeyim”. Bakara 152 Yani beni anın! Beni çağırın! Anlamlı, şuurlu biçimde... Zaten Peygamber buyurur “Efdeli zikri Lâ ilâhe İllallah -Zikrin efdeli, Lâ ilâhe illallah’dır Allah’dan başka ilâh yoktur”. 33 Allahu Taâlâ, “Fezkur isme Rabbike - Rabbı’nın ismini zikret!” 34 “Ya Muhammed! Allah’ı tesbih et!” 35. Bütün Peygamberlere de emir var; Resülüllah Efendimize de, Mü’minlere de emir var. “Allah’ı, sabah-akşam tesbih ediniz” 36 “Vele zikrullahi ekber - Allah’ın zikri en büyüktür; En büyük şey, Allah’ın zikridir’. 37 Selat; dua, yalvarma’ anlamınadır. Ayrıca; İbadet, Rüku, Secde Âyetleri de var. Bu konuda Allah ne buyuruyor?.. “Ve akimüsselate, innesselate tenha ani’l fehşai’vel münker - Selat’a ikame edin; Selat’a yönelin. Yani Namazınızı kılın! Namaz insanı kötülüklerden, fuhuştan, münkerden alıkor”. 38 Ama Âyetin sonunda ne buyuruyor?.. “Vele zikrullahi ekber - Allah’ın zikri ise, en büyüktür”. Zikir, kalbi yerine oturtturacaktır. “Zikri ise” diyerek; Zikri, Selat’tan ayrı kılıp; en büyük şeyin Zikir olduğunu buyuruyor, Rabbımız Allah. Zikir, İman’la ilgilidir. Önce Allah’ denilecek ki; sonra Namaz kılına. Allah’ı zikretmeden Namaz olmaz. ** “Allahu Ekber - **Allah en büyüktür’, demek; Allahu Taâlayı büyüklemektir. “Ya Muhammed! Sabah akşam beni zikret!” 39 “Sabah akşam beni tesbih et!” 40. ** **31 Şimdi biryeni Zahiriyeciler Teymiyeciler çıkmış; biz Selefiyeyiz, diyorlar. Bütün Fıkhi Mezhepleri, Kelami ve Felsefi Mezhepleri, Tasavvuf’u Mâneviyatı inkar ediyorlar. Kur’an’ın ve Hadis’lerin, Hadis-i Kutsi’lerin batıni Mânevi anlamı yok, diyorlar. Bunlar Selef değil, bir nevi hariciler, yani Zahiriyecilerdir. göre Kuran izah edilmez’, Arapçası okunur veya tercüme edilir. 0 kadar. Hem öyle deyip izahçılarını reddediyor; ondan sonra kendi izah kendine caiz, başkalarına caiz değil! ilmi tekeline almaya çalışıyorlar...32 Binbir Hadis, Şemseddin Yeşil, 1983, İst., ve diğerleri 33 Cabir Riyazü’s-salihin, 1976, 3. Cild, S. 39 Ayrıca; ibn-i Mâce, Sünen C. 2, S. 1249. 34 Müzzemmil 8 35 Ahzab42 36 “Ve tüsebbihûhü bükraten ve asîla” Fetih 9 37 Ankebut4538 Ankebut 45 39 Â’raf 205 40 Tâ-Hâ 130 Kuranda ıslahGüzel Kurani kerimimizde geçen ıslah ile ilgili ayetler. Kuranda geçen ıslah ile ilgili ayetler tarafmizca seçilip otomatik listelenmekte. Kuranda ıslah ile alakali tahmini 12 ayet geçiyor211 - Hem onlara "Yeryüzünde fesat çıkarmayın." denildiğinde "Biz ancak ıslah edicileriz." - Dünya ve ahiret hakkında düşünürsünüz. Sana bir de yetimlerden soruyorlar. De ki Onlar hakkında yapacağınız bir ıslah, işlerine karışmamaktan daha hayırlıdır. Eğer onlara karışırsanız, onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah, bozguncuyla ıslah ediciyi bilir, birbirinden ayırd eder. Eğer Allah dileseydi, sizi zora koşardı. Şüphesiz ki Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet - Sizlerden zina edenlerin her ikisine de eziyet edin. Eğer onlar tevbe edip kendilerini ıslah ederlerse onlardan vazgeçin. Çünkü Allah tevbeleri kabul eden ve çok merhamet - Ancak tevbe edenler, durumlarını düzeltenler, Allah'a sarılanlar ve Allah için dinlerine samimi olarak bağlananlar müstesna. İşte bunlar müminlerle beraberdirler. Allah, müminlere büyük bir mükafat - Â yetlerimize inananlar sana geldikleri zaman onlara şöyle söyle Selam olsun size! Rabbiniz rahmeti kendi üzerine yazdı. Sizden her kim bilmeyerek bir kötülük işleyip de sonra arkasından tevbe eder, kendini düzeltirse, muhakkak ki O, bağışlayan, esirgeyendir".7142 - Ve Musa'ya otuz geceye vaat verdik ve süreye bir on gece daha ekledik ve böylece Rabbinin mikatı tayin ettiği vakit tam kırk gece oldu. Musa, kardeşi Harun'a şöyle dedi Kavmim içinde benim yerime geç, ıslaha çalış ve bozguncuların yolundan gitme!1188 - Şu'ayb dedi ki "Ey kavmim! Şayet ben Rabbimden ispat edici bir delil üzerinde bulunuyorsam ve şayet bana, O kendi katından güzel bir rızık ihsan etmişse, söyleyin bakalım ben ne yapmalıyım? Ben size karşı çıkmakla sizi menettiğim şeylere kendim düşmek istemiyorum. Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmeye çalışıyorum. Muvaffakiyetim de ancak Allah'ın yardımı ile olacaktır. Ben yalnızca O'na dayandım ve ancak O'na döneceğim."11117 - Senin Rabbin, halkları iyi ve ıslahatçı iken, o memleketleri haksız yere helak edecek - Sonra şüphe yok ki Rabbin, bir cahillikle günah işleyip ardından tevbe eden ve durumunu düzelten kimseleri bağışlar. Şüphesiz ki Rabbin, bu tevbeden sonra Gafurdur, Rahîmdir çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.2819 - Musa, ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince, o adam dedi ki "Ey Musa! Dün bir cana kıydığın gibi, bana da mı kıymak istiyorsun? Demek arabuluculardan olmak istemiyor da, bu yerde ille yaman bir zorba olmayı arzuluyorsun sen!"3371 - Ki Allah işlerinizi yoluna koysun ve günahlarınızı bağışlasın. Her kim Allah'a ve Resulü'ne itaat ederse, o gerçekten büyük murada - Bir kötülüğün cezası yine onun gibi bir kötülüktür, ama kim affeder, bağışlarsa onun mükafatı Allah'a aittir. Şüphesiz ki Allah, zalimleri sevmez.******************FESAD/İFSAD/MÜFSİD F-s-d kökünden türeyen fesad sözcüğü, az ya da çok itidalden çıkmak salâh durumunun değişmesi anlamına gelir. Zıddı, salâh'tır. fesad x salâh Fesad nefiste iç dün­yada, bedende ve dış dünyamızda istikametten çıkan şey­lerde olur.[345] Fesad, hem din konusunda, hem zât varlık konusunda gerçekleşir. Bazan isyanla, kimi zaman küfür­le olur. İbadetlerden -hac ve umre gibi- fesadına rağmen devam edilenler olduğu gibi, -namaz gibi- hemen kesilen­ler de vardır. Gerekli şartları taşımayan akitler için fâsiddir denir. Düzgün normal olmayan sözler ve eylemler için de fâsid sözcüğü kullanılır.[346] Buna göre fesad, bir bozulmayı ve kötüye doğru nitelik değiştirmeyi kökten türeyen ifsâd sözcüğü bozmak, bozguncu­luk yapmak, bozgun çıkarmak, denge ve asayişi bozmak anlamındadır. İfsâd eyleminde bulunana müfsid denir. Beş âyette müfsid sözcüğünden önce "asâ" sözcüğü kulla­nılır.[347] Bu ikisinin birleşimi, aşırılık anlamı kazanarak, fesadın en yıkıcısını anlatılır.[348] Evren Kozmik Düzen Ve Fesad Tevhid Ve Fesad Kur'an'a göre evrende yürürlükte olan birlik, düzen ve denge =sulh, tevhidden, tek bir tanrı bulunuşundan kaynaklanır"Eğer yer ile gökte başka tanrılar olsaydı, ikisi de bozulurdu. Arşın rabbi gerçek hükümran olan Allah, onların nitelemelerinden münezzehtir."[349]"Eğer hak gerçek/Allah/yaratılışın, tüm yaratılmış alemin tâbi olduğu gerçeklik onların heveslerine uysaydı, gökler, yer ve onlarda bulunanlar bozulup yıkılır giderdi. Onlara, kendilerine öğüt veren bir şey getirdik. Onlar ise Öğütlerimden yüzçevirdiler."[350]Kâinat -ve özellikle de in­san hayatı- kâfirlerin düşündüğü gibi anlam ve amaçtan yoksun olsaydı, hiçbir şey ayakta kalmaz, her şey çok geçmeden kaos içinde yokolur giderdi.[351] Fesadın Kökeni İnsanlar Kur'an'a göre, varlık ve oluştaki dengeyi bozarak fesat çıkarma, insanın eseridir"Sizi yaratan, sonra rızıklandıran, sonra öldüren, daha sonra da dirilten Allah'tır. Ona koştuğunuz ortaklarınızdan böyle bir şey yapan var mıdır? Allah, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir ve yücedir. İnsanlann elleriyle işledikleri yüzünden, kara­da ve denizde fesat çıkar. Allah da belki dönerler diye, yaptıklarının bir kısmını kötü sonuçlarını böylece kendi­lerine tattırır."[352]Bu âyetteki "fesat" sözcüğü, çölde ber, şehir ve kırda bahr kuraklık ve bitki azlığı olarak da yorumlanır.[353] Bi­raz daha geniş düşünülürse, insanın çevreye verdiği za­rarların, büyük bir çürüme ve bozulmaya yol açtığı anla­şılabilir.[354]Yüce Allah, meleklere "Ben yeryüzünde bir halife in­san var edeceğim" dediğinde, "orada bozgunculuk yapa­cak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin? Oysa biz seni ve devamlı takdis ediyoruz." diyerek bir itirazda bulunmuşlardı. Allah"Ben şüphesiz, sizin bil­mediklerinizi bilirim" dedi.[355]Bu konuşmada, insanın bozguncu doğası, kan dökücülüğüyle birlikte, melekler tarafından açıkça dile getirilmiştir..[356] Savaş Ve Fesad Allah'ın insanlara, kendilerini savunma gücü vermesi, yeryüzündeki düzenin bozulmasını önleyici olarak belirti­lir"Onları -Allah'ın izniyle- bozguna uğrattılar. Davud, Câlût'u öldürdü. Allah, Davud'a hükümranlık ve hikmet verdi, ona dilediğini Öğretti. Allah'ın insanları birbiriyle savması olmasaydı, yeryüzünün düzeni bozulurdu. Fakat Allah, âlemlere lütufkârdır."[357]Savunma gücü, mabed güvenliğini ve saygınlığını da sağlar"Haksızlığa uğratılarak kendilerine savaş açılan kimselerin karşı koyup savaşmasına izin verilmiştir. Allah, onlara yardım etmeye elbette kadirdir. Onlar haksız yere ve 'Rabbimiz Allah'tır' dediler diye yurtlarından çıka­rılmışlardır. Allah insanların bir kısmını diğerleriyle savmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın adı çok anılan camiler çoktan yıkılıp giderdi. Andolsun ki Allah'a yardım edenlere, o da yardım eder. Doğrusu Allah kuvvetli ve üstündür."[358]Her iki âyette ortak olan, "insanların bir kısmını diğer­leriyle/birbirleriyle savması olmasaydı" ifadesi, "insanlara kendilerini başkalarına karşı savunma gücü vermeseydi, insanları birbirlerine karşı savunmasız bıraksaydı" biçi­minde de karşılanmıştır.[359] Zülkarneyn'in iki dağ set arasında oturan ve konuştuğunu pek anlamayan milletin, Ye'cuc ile Me'cuc'un bozgunculuğunu önlemek için bir sed yapması karşılığında ona haraç ödemeyi kabul etme­lerine, kendisine yardım etmelerini ve şeddi birlikte örme­lerini önermesi, bunun sonucunda Ye'cuc ile Me'cuc'un bu şeddi aşamamalarının anlatılışı[360] belirtilen karşılığın çok uygun olduğunu gösterir.[361] Islahın Sürekliliği Ve Egemenliği Kur'an, ıslahın sürekliliğini ve egemenliğini, bozguncu­luktan kaçınmayı ister"Düzeltilmişken iyi bir düzene so­kulmuşken yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah'a korkarak ve umutla içten yalvann. Doğrusu Allah'ın rahmeti iyi davrananlara yakındır."[362]Hz. Şuayıp, Medyen halkına şöyle seslendi".. Rabbinizden size belge geldi. Ölçü ve tartıyı tam yapın. İnsanla­rın eşyasını eksik vermeyin. Düzelttikten iyi bir düzene kavuşturulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk etme­yin. İnanmıyorsanız bilin ki, bunlar sizin için hayırlı­dır."[363] Fesad Tutum Ve Davranışlar Kur'an'da fesad olarak nitelendirilen tutum ve davra­nışları, dinî, sosyal, siyasi ve ahlâki boyutları gözönüne alınarak ilahi hak ihlâlleri, insan hakları ihlâlleri ve ahlâki ihlâller biçiminde ele alabiliriz.[364] İlâhi Hak İhlalleri Allah'ı inkâr, Allah yolundan alıkoyma ve peygamberle­ri yalanlama biçimindeki fesad tutum ve davranışlar, ilâhi hak ihlâlleri olarak değerlendirilebilir.[365] A Allah'ı İnkâr Ve Allah Yolundan Alıkoymak Allah'ı inkâr ve Allah yolundan alıkoymak, en büyük fesadlardandır, sonuçları da acıdır"İnkâr küfr eden ve Allah'ın yolundan alıkoyanlara bozgunculuklarına karşılık azap üstüne azap veririz."[366]Medyen halkına peygamber gönderilen Hz. Salih'in kavmine söyledikleri arasında, şu sözler de yer alıyordu".. Allah'a inananları yolundan alıkoyup ve o yolun eğrili­ğini isteyerek tehdit edip her yolda pusu kurup oturma­yın. Azken Allah'ın sizi çoğalttığını hatırlayın. Bozguncu­ların fesad saçanların sonunun nasıl olduğuna bir ba­kın. İçinizde mademki benimle gönderilene biri inanan, biri de inanmayan iki topluluk var, o halde Allah'ın ara­mızda hükmünü bildirmesine kadar sabredin. Allah hük­medenlerin en iyisidir."[367]Ehli kitapla ilgili âyetler bağlamında, şunlar belirtilir"Şüphesiz bu anlatılanlar gerçek olaylardır işin gerçeği işte budur. Allah'tan başka tanrı yoktur. Doğrusu Allah güçlüdür, bilgedir. Eğer yüzçevirirlerse, şüphesiz Allah bozguncuları bilir."[368]Allah'ın bildirdiği mesajı yalanlama, bir çeşit bozgun­culuktur"Onlar,'ilmini kavrayamadıkları ve henüz yorumu da kendilerine bildirilmemiş olan şeyi yalanlamaya eğilimlidirler. Onlardan öncekiler de böylece yalanlamış­lardı. Zalimlerin sonunun nasıl olduğuna bir bak. Arala­rında ona inanan inanacak olan da, inanmayan inan­mayacak olan da vardır. Rabbin bozguncuları daha iyi bi­lir. Seni yalanlarlarsa 'Benim yaptığım bana, sizin yaptığı­nız sizedir. Siz benim yaptığımdan sorumlu değilsiniz. Ben de sizin yaptığınızdan sorumlu değilim.' de. Araların­da sana kulak verir gibi yapanları var. Sen, sağırlara, üs­telik akıllan da olmazsa, işittirebilir misin?"[369]B Peygamberleri Yalanlama Kur'an'da, peygamberlerin getirip, yerleştirmeye çalış­tığı mesaja ve bu doğrultuda kurmaya çalıştığı düzene, bir takım sözde gerekçelerle karşı çıkan ve her türlü en­gelleme yollarını deneyen kimseler bozguncular olarak ad­landırılmakta ve bu olumsuz davranışlarının da, tarihin hiçbir döneminde kendilerine bir yarar sağlamadığı üze­rinde durulmaktadır.[370]Medyen halkına peygamber olarak gönderilen Hz, Şuayıb, onlara şöyle seslenmişti"Ey milletim! Allah'a kulluk edin, âhiret gününe umut besleyin. Yeryüzünde bozgun­culuk yaparak karışıklık çıkarmayın."[371]Onu yalanladı­lar, bu yüzden de onları bir titreme aldı ve oldukları yerde dizüstü çöküverdiler.[372] Bu âyette, "velâ ta'sev fî'1-ardi müfsidin" ifadesi, iyice fesada batmak anlamında, aşırılığı önce geçmiş peygamberlerin veya helak edilmiş ümmetlerin ardında Firavun ve onun yandaşlarına, Hz. Musa'nın gönderildiğini belirten âyette,"Sonra onların ar­dından Musa'yı Firavun ve erkânına gönderdik. Âyetlerimize karşı haksızlık ettiler. Bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bak."[373]denilerek, Firavun ve yandaşları bozguncu olarak nitelendirilmektedir. Hz. Mu­sa'nın gösterdiği mucizeleri "bu apaçık bir sihirdir" diye­rek reddettikleri belirtildikten sonra, yukarıdaki âyetin ta­mamlayıcısı ve açıklayıcısı olarak da, şöyle denilmektedir"Gönülleri kesin olarak kabul ettiği halde, haksızlık ve büyüklenmelerinden ötürü, onları mucizeleri bile bile inkâr ettiler. Bozgunculann sonunun nasıl olduğuna bir bak."[374]Görüldüğü gibi, bir toplumda gerek inanç, gerekse sosyal düzen boyutunda, yerleri ve hedefleri sapmış bü­tün her şeyi yerli yerine koyma mücadelesi veren peygam­berlerin karşısında, kargaşa ortamının, düzensizliğin sö­mürü ve tahakküm düzeninin devamından yana olan boz­guncu bir kitle yalanlamayı Yüce Allah, bozgunculuk olarak nitelerken, Firavun milletinin ileri gelenleri de, Fi-ravun'u, Hz. Musa'ya karşı, bozguncu suçlamasıyla kış­kırtıyorlardı"Musa'yı ve milletini, yeryüzünde bozguncu­luk yapsınlar, seni tanrılarınla başbaşa bıraksınlar uy­ruklarını ülkeden çıkarsınlar diye mi koyveriyorsun?"[375] Firavun da şöyle demişti"Bana izin verin de Musa'yı öl­düreyim. O, rabbine yalvaradursun. Onun, sizin dininizi değiştireceğinden veya yeryüzünde bozgun çıkaracağın­dan korkuyorum." Hz Musa ise, onlardan rabbine sığındı "Doğrusu ben, hesap görülecek güne inanmayan böbürle­nenlerin hepsinden, benim de rabbim, sizin de rabbiniz olan Allah'a sığınırım."[376]Firavun ve yandaşları, kendi düzenlerin! değiştirip yıkacak olan Hz. Musa'yı, bozgun­culuk yapmakla suçlamışlardı.[377] İnsan Hakları İhlâlleri Fesadın yaygın görünüşü, insan hakları kan dökücülük, sömürü ve tahakküm ilişkileri biçiminde kendini gösterir.[378] A Yaşama Hakkı İhlâlleri Hâbil-Kâbil kıssasının hemen ardından, şu açıklanır"Bunun için İsrailoğullarına şöyle yazdık "Kim bir kimse­yi, bir kimseye cinayete veya yeryüzünde bozgunculuğa karşılık olmadan öldürürse, bütün insanlan öldürmüş gi­bi olur. Kim de onu diriltirse Ölümden/bir hayat kurtarır­sa, bütün insanlan diriltmiş gibi olur.'And olsun ki, onla­ra belgelerle peygamberlerimiz geldi. Sonra buna rağmen onların pekçoğu, yeryüzünde taşkınlık edenler müsrifûn oldu."[379]Peygamberlerin yaptığı mücadele, bir yönüyle, insan haklarının, ama en başta yaşama hakkının korunması sonundaki "taşkınlık edenler" müsrifûn ifade­si, bu aşırılık ve taşkınlığın, şiddet suçlarına ve özellikle insanların acımasızca öldürülmesine yönelik olduğuna işaret eder.[380] B Mülkiyet Hakkı İhlalleri Hırsızlık ve ölçü tartı eksiklikleri, Kur'an'da fesad ola­rak adlandırılmıştır.[381] 1-Hırsızlık Hz. Yusuf un kardeşleri, kervanla birlikte dönerken, çı­ğırtkan onları hırsızlıkla suçladı, hükümdarın su kabını kadehini/kupasını çaldıklarını belirtti. Kralın kadehini çalmakla suçlanmış olan Yusufun kardeşleri, ona şöyle cevap verdiler"Allah'a yemin ederiz ki ülkede bozguncu­luk çıkarmaya gelmedik, hırsızlık yapmış da değiliz. "[382]Bu âyette, hırsızlık, bozgunculuk türlerinden biri olarak belirtilir.[383] 2- Ölçü-Tartı Ve Eşya Hak Eksikliği Akabe Körfezine yakın bir yerde yaşayan, ticaret ve ziraatle uğraşan, Arap asıllı ve zengin olan Medyen halkının en önemli özelliklerinden birisi, ölçü-tartı konusundaki bozunculuklanydı. Kur'an'da üç ayrı yerde, bu özellikleri, âyetler öbeği çerçevesinde Şuayıb, Medyen halkına şöyle seslendi"Ey mille­tim! Allah'a kulluk edin. Ondan başka tanrınız yoktur. Öl­çüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Doğrusu ben sizi bolluk hayır içinde görüyorum. Hakkınızda kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum. Ey milletim! Ölçüyü ve tartıyı tam tamına yapın. İnsanlara eşyalarım haklarını eksik vermeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çı­karmayın. İnanıyorsanız, Allah'ın geri bıraktığı helal kâr sizin için daha hayırlıdır. Ben size bekçi değilim." Şöyle dediler "Ey Şuayıb! Babalarımızın taptığını bırakmamızı emreden veya mallarımızı istediğimiz gibi kullanmamızı meneden senin namazın duaların mıdır? Sen doğrusu, aklı başında ve yumuşak huylu birisin." Şuayıb, şu cevabı verdi "Ey milletim! Rabbimden bir belgem olduğu ve bana güzel bir rızık da verdiği halde, ona hiç karşı gelebilir mi­yim? Size yasak ettiğim şeylerde, aykırı hareket etmek is­temem. Gücümün yettiği kadar ıslah etmekten başka bir amacım yoktur. Başanm ancak Allah'tandır. Ona güven­dim, ona yönetiyorum."Halkını Allah'tan mağfiret dileme­ye, tevbe etmeye çağırdı, aksi halde Nuh ve Hûd milletleri­ne gelen musibetlerin kendilerinin başına da geleceğini söyledi. Ancak onlar, taraftarları olmasa onu taşlayacak­larını, kendisini de zayıf ve itibarsız gördüklerini belirtti­ler. Musibet, başlarına bir çığlık sayha, sarsıntı reefe, bulutlu bir günün azabı olarak geldi.[384]Bu âyetlerdeki "insanlara eşyalarını eksik vermeyin" velâ tebhasu'n-nâse eşyâehum İfadesi, hem maddi hak­lara, hem de ahlâki ve toplumsal haklara riayeti belirten bir ifadedir.[385]Âyetlerin baş tarafında, tevhid inancı Allah'tan başka tanrı olmadığına inanmak ile insanlar arası ilişkilerde adaleti gözetmek ilkesi, doğruluğun, doğru yolun, biri ol­mazsa olmaz iki ana ilkesi, iki temel boyutu olarak konu­luyor. Hz. Şuayıb kıssasının -tarihsel boyutunun çok öte­sindeki- bu versiyonuyla güdülen amaç, Kur'an'm daima yaptığı gibi, her çağda ve her toplum için geçerli genel bir ahlâki ilkenin dile getirilmesidir ki, bu da, kişinin insan ilişkileri alanında dürüst olmadıkça, -yani, hem manevi planda, hem de toplumsal planda dürüst olmadıkça- Al­lah'a karşı da dürüst olamayacağı ilkesidir.[386]Hz Şuayıb'ın, Allah'ın kendisine güzel ve bol nzık ver­diğini vurgulaması, soydaşlarına, birbirlerine karşı dürüst davranmayı öğütlerken, bunu kendi çıkan için yapmadı­ğını hatırlatma amacı ve tartıyı tam yapmak, başka âyetlerde de vurgu­lanan bir husustur.[387]C Kamu Düzeni Ve Güvenliği İhlalleri Bozgunculuk; iyilik, güzellik, doğruluk ve adalet ilkele­ri esas alınarak oluşturulan veya oluşturulmaya çalışılan bir sosyal düzene karşı çıkmayı simgeleyen bir kavramdır. Bir toplumda bozgunculara engel olunamaması ve boz­guncuların sayısının artması, bu toplumu ayakta tutan sosyal düzenin bozulması, işlerin çığırından çıkması, top­lumsal hayatta hiçbir şeyin yolunda gitmemesi ve kargaşa ortamının hakim olması demektir.[388]Özellikle zalim yöneticiler ve siyasi seçkinler, toplumla­rında kötülüğü ve fesadı yaygınlaştırırlar ister peygamber, isterse kendi topluluklarından çıkan bireyler olsun, bü­tün ıslahçılara karşı çıkarlar, onlarla mücadele ederler.[389] 1- Ekini Ve Nesli Yoketme "Rabbimiz! Bize bu dünyada ver." diyerek, âhiret payını kaybeden, tek kaygısı bu dünya hayatı olan kişinin tavrı ile "Rabbimiz! Bize dünyada da, âhirette de iyiyi ver, bizi ateşin azabından koru." diyerek öteki dünyayı da dü­şünen, hatta onu mevcut hayatından daha fazla düşünen kişinin tavn arasındaki farklılığı vurgulayan âyetlerden sonra, Yüce Allah şunu belirtir"Dünya hayatına dair ko­nuşması senin hoşuna giden, pek azılı düşman iken, kal­binde olana Allah'ı şahit tutan, işbaşına geçince bozgun­culuk yapmaya, ürün ekin ve nesli yoketmeye çabalayan insanlar vardır. Allah bozgunculuğu sevmez. Ona 'Al­lah'tan sakın' denince, gururu kendisine günah işletir, ar­tık ona cehennem yetişir, orası ne kötü kalış yeridir. İn­sanlar arasında, Allah'ın rızasını kazanmak için canını ve­renler vardır. Allah, kullanna karşı şefkatlidir."[390]Bu âyetin, Hz. Peygamber'in çağdaşı belli bir kişiye gönderme yaptığı belirtilir. Ahnes bin Şurayk es-Sekafî, Hz. Peygamber'i ziyarete geldi. Müslüman olduğunu be­lirtti. Bu durumu, Resulullah'ın hoşuna gitti. Ahnes, "Tek amacım müslüman olmak, Allah şahit, doğru söylüyo­rum." dedi. Daha sonra Hz. Peygamber'in yanından ayrıldı. Bir grup müslümanın ekinlerine ve eşeklerine zarar verdi. Ekinleri yaktı, eşekleri yaraladı. Bunun üzerine, iş­te bu âyet indi.[391] Ancak âyetin genel bir anlam taşıdığı, daha uygun bir metninde yer alan "hars" ekin, ürün kelimesi iki şekilde yorumlanır1 Aslında "hars", emek yoluyla sağlanan kazanç ve ge­lirdir. Çoğunlukla "dünyevi mallar"ı, özellikle de hem top­rağın işlenmesi yoluyla elde edilen ürünü, hem de bizzat işlenmiş tarlanın kendisini bu bağlamda "ürün" olarak anlaşılırsa, bu meca­zi olarak, genelde insan davranışlanna, özelde de toplum­sal tavırlara Bazı müfessirler ise, görüşlerini "kadınlarınız sizin hars'ınızdır" Bakara, 2/223 ifadesine dayandırarak, bu âyette de "hars"ın "eşler"i anlattığını öne sürerler. Bu du­rumda "harsın ve neslin yokedilmesi," aile hayatının sar­sıntıya uğraması ile ve sonuçta bütün bir toplumsal yapı­nın çökmesi ile eşanlamlı iki yorumun her ikisine göre de âyet, şu anlama gelmektedir Yukarıda tanımlanan zihniyet, genel bir ka­bul görüp sosyal davranışları yönlendirir hale gelir gel­mez, kaçınılmaz bir şekilde, yaygın bir ahlâkî çürüme ve sonuç olarak sosyal bir çözülme ile noktalanır.[392] 2- Tuğyan Hak ve adalet sınırını aşma tuğyan ve fesad/bozgunculuk, birbirini tamamlayan özelliklerdir"Vadide kayaları kesip yontan Semud milletine, memleketlerde aşırı gidip tuğyan hak ve adalet sınırını aşma oralarda bozguncu­luğu arttıran, sarsılmaz bir saltanat sahibi Firavun'a rabbinin ne ettiğini görmedin mi? Rabbin onlan azap kırba­cından geçirmiştir. Doğrusu rabbin hep gözetlemekte­dir."[393] 3- Bozgunculuk Çıkarmak Firavun milletinin ileri gelenleri onu kışkırtarak,"Mu­sa'yı ve milletini yeryüzünde bozgunculuk yapsınlar, seni tanrılarınla başbaşa bıraksınlar uyruklarını çıkarsınlar diye mi koyveriyorsun?" dediler. Firavun "Onların oğulla­rını öldüreceğiz, kadınlarını sağ utanç içinde bırakaca­ğız. Elbette biz onları ezecek üstünlükteyiz." dedi.[394]Fira­vun düzenine karşı çıkan ve dinî-sosyal bir ıslah programı öneren Hz. Musa, karşı çıktığı düzen tarafından bozgun­culuk suçlamasıyla, rejim karşıtı/vatan haini olarak gö­ iki dağ arasına vardığında karşılaştığı, dilini pek anlamayan millet, ona şöyle dedi"Doğrusu Ye'cuc ve Me'cuc, bu ülkede bozgunculuk yapıyorlar. Bi­zimle onların arasına bir set yapman için sana bir vergi haraç, bâc verelim mi?"[395]Semud milletine peygamber olarak gönderilen Hz. Sa­lih, onları kulluk etmeye çağırdı, hemen birbiriyle çekişen iki gruba ayırdılar. İnanmayanlar, Salih'e, "sen ve bera­berindekiler yüzünden uğursuzluğa uğradık" deyip onu suçladılar. Bu şehirde el-Hıcr bozgunculuk yapan, dü­zeltmeye uğraşmayan düzenden yana olmayan dokuz ki­şi raht grup vardı. Şöyle sözleştiler"Biz gece ona ve ai­lesine baskın verelim. Sonra da onun dostuna 'Ailesinin yokedilişinde bulunmadık. Şüphesiz biz doğru söylüyoruz' diyelim."Onlar bir düzen kurdular. Allah hiç farkına var­dırmadan düzenlerini bozdu.[396] 4- İnsanları Bölme Kur'an'da, insanlan bölme, Firavunca bir fesad yönte­mi olarak sunulmaktadır"İnanan bir millet için, sana. Musa ve Firavun olayını olduğu gibi anlatacağız. Firavun, memleketin başına geçti, halkını fırkalara kastlara, yük­sek ve aşağı sınıflara ayırdı. İçlerinden bir topluluğu güç­süz bularak onların oğullarını boğazlıyor, kadınlarını sağ bırakıyordu. Çünkü o, bozguncunun biriydi."[397]Firavun'un "zayıf hor ve güçsüz gördüğü grup, Mısır toplumunda en aşağı basamaklara itilen ve hemen hemen bütün insan haklarından yoksun bırakılan yerlileri, Mısır'ı istila eden ve sonra da İbranilerle ittifak kuran önceki Arap asıllı Hiksos hanedanını hatırlayarak, İbranilerin gelecekte de yabancı istilacılarla işbirliğine gireceklerinden korkuyorlardı Çıkış, 1/10. İşte böyle bir tehlikeye karşı kendilerini korumak için, İbranilerin erkek çocuklarını öldürmeye karar vermişlerdi.[398]5-Hırâbe Terör Suçu Yeryüzünde bozgunculuk sa'y fi'l-ard fesâden, gele­nekçi yorumda terör suçu hırâbe olarak düşünülmüş­tür. Bu suçu işleyenlerin cezası, Hâbil-Kâbil kıssasından hemen sonraki şu âyetlere dayandırılır"Bunun için, İsrailoğullarına şöyle yazdık 'Kim bir kimseyi, başka bir kim­seye veya yeryüzünde bozgunculuğa karşılık olmadan öl­dürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu diriltirse ölümden kurtarırsa, bütün insanları diriltmiş gibi olur.' Andolsun ki, onlara belgelerle peygamberlerimiz geldi. Sonra buna rağmen, onların pekçoğu, yeryüzünde taşkınlık edenler oldu ededurdular. Allah ve peygamberiyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuğa uğraşan­ların cezası, öldürülmek veya asılmak, yahut çapraz ola­rak el ve ayakları kesilmek ya da yerlerinden sürülmektir. Bu, onlara dünyada bir rezilliktir. Onlara âhirette de bü­yük azap vardır. Ancak, onları yakalamanızdan önce tevbe edenler, bunun dışındadır. Biliniz ki Allah, bağışlar ve merhamet eder."[399]Muhammed Esed, âyetlerin bu şekilde yorumlanmasını yanlış bulur. Âyetlerde geçen, İsrailoğulları ifadesi, be­lirtilen ahlâkın evrensel geçerliliğinden bir sapma oluştur­maz, yalnızca onun en eski yansımasına bir işarettir. "Taşkınlık" ifadesi de, bunun şiddet suçlarına ve özellikle insanların acımasızca öldürülmelerine işaret eder. "Al­lah'a ve peygamberine savaş açmak" ile, başka insanların Allah inancını sarsmaya ve yıkmaya yönelik bilinçli dav­ranışlarının yanısıra, Allah'ın koyduğu ve bütün elçileri­nin açıkladığı ahlâkî ilkelere düşmanca bir muhalefet ve onların kasıtlı olarak gözardı edilmesi anlatılmaktadır. "Eli ve ayağını kesmek" deyimi, "birinin gücünü yok et­mek" demektir. Hem fiziksel, hem de mecazi anlamda "mefluç /kötürüm hale getirilme"yi gösteriyor olabilir. "Minhilaf ifadesi de "döneklik/sapkınlık yüzünden" biçiminde karşılanmalıdır. Dolayısıyla bu âyetler öbeği, şer'î bir hükmü açıklamaz, Allah'a karşı savaş açanların hakettikleri cezanın kaçınılmazlığı yolunda bir durum tespiti ola­rak kendini gösterir. Onların ahlâkî yükümlülüklere düş­manlıkları bütün dinî/manevî değerlerini kaybetmelerine yol açar. Sonuçta, düştükleri uyumsuzluk ve "sapıklık," aralarında dünyevî kazanç ve güç uğruna, hiç bitmeyen bir çatışmayı teşvik eder. Birbirlerinden çok sayıda insan öldürürler ve birbirlerine büyük ölçüde işkence eder ve sakat bırakırlar, sonuçta bütün bir toplum silinir gider veya Kur'an'ın belirttiği gibi "yeryüzünden sürülürler". Sa­dece bu yorum, âyette geçen bütün ifadeleri tam anlamıy­la dikkate almaktadır.[400] 6- Saltanat Hırsı Saltanat hırsı, uygarlık eserlerinin yıkılmasına ve onurlu insanların şereflerini kaybetmesine yol melikesi Belkıs, "Biz güçlü kimseler ve zorlu sa­vaş adamlarıyız, emir senindir, sen emretmene bak" diyen ileri gelenlerine şunu söyledi"Doğrusu hükümdarlar mulûk bir şehre girdikleri zaman orasını bozarlar, onur­lu kimselerini aşağılık yaparlar. İşte böyle davranırlar...[401] 7- Aşırılık Bozguncular, aşırılıklara saparak, yeryüzündeki düzen ve uyumu Salih, Semud milletine yaptığı çağrıda, şunları da söyledi"Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Yeryü­zünde düzen ve uyum ıslah sağlayacaklarına, bozguncu­luk yapan ölçüyü aşanlara müsrifin beyinsizler itaat et­meyin."[402] Ahlâki İhlâller Kuranda yalancılık, livata, akrabalık bağlarını kopar­ma, sihir yapma, servet yığma ve bununla böbürlenme gi­bi ahlâki ilkelerin ihlâli sayılan durumlar fesad olarak ni­telenmiştir.[403] A Yalancılık Yalancılık, fesad ve günah bir davranıştır"Ey inanan­lar! Allah'tan sakının ve dürüst sedîd sağlam söz söyle­yin de Allah işlerinizi düzeltsin size yararlı kılsın ve gü­nahlarınızı bağışlasın. Kim Allah'a ve peygamberine itaat ederse, büyük kurtuluşa ermiş olur."[404] B Livata Homoseksüellik Hz. Lût, milletine şöyle seslendi"Dünyalarda hiç kim­senin sizden önce yapmadığı bir hayasızlığı **** iğrenç iş yapıyorsunuz. Erkeklere yaklaşıyor, yol kesiyor ve top­lantılarınızda fena şeyler yapmıyor musunuz?" Milleti, Lût'a şu cevabı verdi Doğru sözlüysen, bize Allah'ın aza­bını getir." Bu sözleri duyan Lût, Allah'a sığındı "Rabbim! Bozgunculara karşı bana yardım et."[405] C Akrabalık Bağlarını Koparma Önce savaş izni veren bir sûrenin vahyin inmesini is­teyen, ama inince de ölüm korkusundan bayılmış gibi ba­kan münafıklara, Hz. Peygamber'in şu soruyu sorması is­tenir;"Geri dönerseniz Allah'ın buyruğundan uzaklaştık­tan sonra, yeryüzünde bozgunculuk yapmanız, akrabalık bağlarını kesmeniz beklenmez mi sizden?"[406] D Sihir Yapmak Sihir yapmak. Kur'an'da bozgunculuk olarak nitelendi­rilmiştir. Hz. Musa, kendisiyle yanşa giren Firavun'un si­hirbazlarına şöyle dedi"Yaptığınız sihirdir. Fakat Allah onu boşa çıkaracaktır. Allah, bozguncuların işini elbette düzeltmez ileri götürmez. Suçlular istemese de Allah söz­leriyle hakkı gerçekleştirecektir."[407] E Servet Yığma Ve Böbürlenme Yeryüzünde böbürlenme ve bozgunculuk, âhiret yur­dunu Musa'nın milletinden olan ve onlara karşı azgınlık yapan hazineler sahibi Karun'a, milleti şu öğüdü verdi "Böbürlenme, çünkü Allah, böbürlenenleri sevmez. Al­lah'ın sana verdiği şeylerde âhiret yurdunu da gözet. Dünyadaki payını da unutma. Allah'ın sana iyilik yaptığı gibi, sen de iyilik yap. Yeryüzünde bozgunculuk peşinde olma. Doğrusu Allah, bozguncuları sevmez." Karun ise onlara, "Bu servet, ancak bende mevcut bir ilimden işbi-lirliğimden ötürü bana verilmiştir"diyerek bu öğüdü din­lememişti. Sonunda, Karun da, sarayı da yerin dibine geçti. Allah, âhiret yurdunu, yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu istemeyen kimselere verir.[408] Fesad Tutum Ve Davranışların Sonu Allah Bozguncuları Müfsidleri Bilir Yetimler konusundaki âyet şöyledir"De ki 'Onların işlerini durumlarını düzeltmek düzgün yürütmek ha­yırlıdır.' Eğer onlarla bir arada yaşarsanız, artık onlar si­zin kardeşlerimizdir. Allah, kimin düzelten muslih, ki­min de bozan müfsid olduğunu ayırdeder. Allah dileseydi, sizi zora sokardı. Şüphesiz Allah, güçlüdür ve bilge­dir."[409]Ehli kitapla ilgili uzun açıklamalardan sonra, şu yargı belirtilir"Şüphesiz bu anlatılanlar, gerçek olaylardır. Al­lah'tan başka tanrı yoktur. Doğrusu Allah, güçlüdür ve bilgedir. Eğer bundan sonra yüzçevirirlerse, şüphesiz Al­lah bozguncuları bilir."[410]Allah, bozguncuları en iyi bilendir".. Onlardan önce­kiler de böylece yalanlamışlardı. Zalimlerin sonunun nasıl olduğuna bir bak. Aralarında ona inanan da, inanmayan da vardır. Rabbin, bozguncuları daha iyi bilir."[411] Allah Bozgunculuğu Ve Bozguncuları Sev­mez Dünya hayatına dair konuşması insanlann hoşuna gi­den, yalnızca dünyevî çıkarlara değer veren kişinin tavrı, şöylece belirtilir"Pek azılı düşman iken, kalbinde olana Allah'ı şahit tutarı, işbaşına geçince, yeryüzünde bozgun­culuk yapmaya, ekin ve nesli yoketmeye çabalayan insan­lar vardır. Allah, fesadı bozgunculuğu sevmez."[412]Yahudilerin özelliklerini belirten âyet, bozgunculukla­rını da vurgular".. Yeryüzünde bozgunculuk yozlaşma ve çürüme çıkarmaya koşarlar. Allah bozguncuları sevmez."[413]Karun'a öğüt veren çevresi, bu öğüt arasında bozgun­culuğunu da dile getirmişti".. Allah'ın sana iyilik yaptığı gibi, sen de iyilik yap. Yeryüzünde bozgunculuk isteme peşinde koşma. Doğrusu Allah, bozguncuları sevmez."[414] Fesatçılardan Sığınma Duası Hz. Lût, kavminin kötülüklerine karşı, Allah'a şu du­ayla sığınmıştı"Rabbim! Bozgunculara karşı bana yar­dım et."[415] Lanet Allah, ahdini bozanlara, bağları gözetmeyenlere ve boz­gunculuk çıkaranlara lanet eder, yardım ve inayetini ke­ser"Sağlam söz verdikten sonra Allah'ın ahdini bozanlar, Allah'ın birleştirilmesini istediğini ayıranlar ve yeryüzün­de bozgunculuk yapanlara lanet ve kötü yurt cehennem vardır."[416] Hüsran Allah, kâfir-fâsıkların özelliklerini ve sonlarını şöylece belirtir"Allah'la yapılan sözlemeyi kabulden sonra bozar­lar. Allah'ın birleştirmesini buyurduğu şeyi ayırırlar. Yer­yüzünde bozgunculuk yaparlar. Zavara hüsrana uğra­yanlar işte onlardır."[417] Dünyevî Belâ Ve Helak İnsanlann kendi elleriyle işledikleri yüzünden karada ve denizde fesat çıkar. Böylece, onlar yaptıklarının bir kı­sım karşılığını daha dünya hayatında görürler.[418]Pekçok toplum, fesat çıkarmaları yüzünden dünyevî bela görmüş ve helak Allah, A'raf sûresinde peşpeşe Semud, Medyen ve Sodom halklarının bozgunculukları dolayısıyla başlarına gelen felaketleri her üçüyle ilgili âyetler öbeği çerçevesinde halkına peygamber olarak gönderilen Hz. Şuayıb, onları Allah'a kulluk etmeye, ölçü ve tartıyı tam yap­maya, helal kârla yetinmeye, bozgunculuk çıkarmamaya çağırmasına, yoksa felaketle karşılaşacakları uyarısına rağmen, onun bu gerçeğe çağrısına uymadılar. Üstelik onu ve kendisine inananları küçük ve hor gördüler, tehdit ettiler. Bu yüzden onları bir sarsıntı recfe, bir çığlık say­ha tuttu, olduklan yerde dizüstü çöküverdiler. Şuayıb'ı yalanlayanlar, yurtlarında sanki hiç yaşamamışlar gibi ol­dular, izleri bile kalmadı. Mahvolanlar, onu yalanlayanlar oldu. Şuayıb ve beraberindeki inananlar, Allah'tan bir rahmet olarak kurtuldular. Böylece Semud milleti gibi, Medyen halkı da Allah'ın rahmetinden uzaklaştı. Şuayib şöyle dedi"Ey milletim! Andolsun ki, rabbimin sözlerini size bildirdim, öğüt verdim. İnkarcı kâfir millet için niye üzüleyim?"[419]Semud milletine gönderilen Hz. Salih de, halkına, Al­lah'a kulluk etme, onun kendilerine verdiği nimeti hatırla­ma, yeryüzünde bozgunculuktan uzak durma çağrısını yaptı. Ama milletinin büyüklük taslayan ileri gelenleri, iman edenlere küçümseyici ve alaycı gözle baktılar, Hz. Salih'i de 'peygambersen tehdit ettiğin azaba uğrat baka­lım' diye alaya aldılar. Bu yüzden onları bir sarsıntı recfe tuttu, oldukları yerde diz üstü çöküverdiler. Hz. Salih, on­lardan yüz çevirdi ve şöyle dedi"Ey milletim! Andolsun ki ben size rabbimin sözünü bildirmiş ve öğüt vermiştim. Fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz."[420]Hz. Lût, kavmini yaptıkları iğrenç fiil dolayısıyla uyar­mıştı. Onu ve kendisine inananları, kentten çıkarmakla tehdit ettiler. Bunun üzerine, Lût ve taraftarları dışında, Sodom halkı helake uğradı, kansı da bunlar arasındaydı. Allah, onlann üstüne müthiş bir yağmur yağdırdı. Suçlu­ların sonu işte böyleydi. Allah, düşünen kimseler için bu kasabadan apaçık bir belgeyi geride bıraktı.[421]İsrailoğulları, yaptıkları bozgunclukların karşılığını dünyevi felaketler halinde görmüşlerdir.[422]Firavun ve yandaşları, belgelerle gelen Hz. Musa'yı ya­lanladılar. Allah'ın âyetlerine haksızlık ettiler. Hz. Mu­sa'nın uyanlarına kulak asmadılar. Gönülleri kesin olarak kabul ettiği halde, haksızlık ve büyüklenmelerinden ötü­rü, bile bile inkâr ettiler. İsrailoğullan denizden geçti. Fi­ravun ve askerleri, haksızlık ve düşmanlıkla ardlarına düştüler. Firavun boğulacağı anda, "İsrailoğullarının inandığından başka tanrı olmadığına inandım, artık ben ona teslim olanlardanım' dedi. Ona "Şimdi mi inandın? Daha önce başkaldırmış ve bozgunculuk etmiştin." dendi. Böylece kendisinden sonrakilere bir ibret olması için cese­di çıkarılıp sahile atıldı. İnsanların pekçoğu Allah'ın âyetlerinden habersizdir. Bozguncuların sonu işte böyle biter.[423]Kur'an, bozgunculuk-helak ilişkisi çerçevesinde, geç­mişte bozguncuların uğradığı sona dikkat çeker ve boz­guncuların uğradığı sonun incelenmesini ister. Bu incele­meden amaç, bu konu üzerinde düşünülmesi ve aynı so­nuçlarla karşılaşılmaması için davranışların gözden geçi­rilmesidir.[424] Cehennem İnkarcılık yapıp Allah yolundan alıkoyanlara, bozgun­culuklarına karşılık, azap üstüne azap verilir.[425] Fesadın Önlenmesi Fesadın yaygınlaşması, toplum ve birey hayatında yeni fesatlara yol açacağı için, zamanında ve uygun yöntemle önlenmesi, bozguncuları etkisizleştirmek için çalışmak gerekir.[426] Fesat Çıkarmayın Emri Kur'an'da ıslahın süreklilliği[427], toplum düzenini alt üst eden fesadın ise önlenmesi, ifsad yapılmaması istenir. "Yeryüzünde bozgunculuk ifsad çıkarmayın" emri, mü'minler tarafından münafıklara[428], Allah tarafından Musa milletine[429], Hz. Salih tarafından Semud milleti­ne[430], Hz. Şuayıb tarafından Medyen milletine[431] ve çevresindekilerce Karun'a[432] yöneltilmiştir. Ama her biri, ken­dilerine özgü fesat türünü yapmaya ve yaymaya devam etmiş, kötü sonuçlarına da katlanmıştır.[433] Islatıcılar Ve Fesadı Önleme Yöntemleri İtkadi, sosyal, siyasi, iktisadi ve ahlâki fesadı ve ifsadı önlemek, önemli bir görevdir"Sabret, Allah iyi davrananların ecrini elbette zayi et­mez. Sizden önceki nesillerin ileri gelenleri, yeryüzünde bozgunculuğa engel olmalı değil miydiler? Onlardan kur­tardıklarımız pekazdır. Kendilerine verilen nimete karşı haksızlık edenlere uyanlar ise suçlu oldular. Rabbin, ka­sabaların halkı ıslah olmuşken, haksız yere onları yoket-mez."[434]Toplumu ıslah etmeye çalışanlar, öncelikle kendileri ıs­lah etmeye çalıştıkları hususlarda tutarlı olmalıdır. Hz. Şuayıb, Medyen halkına yaptığı çağrıda, kendisinin bir ıslahçı olduğunu şöylece belirtiyordu"Ey milletim! Rabbimden benim bir belgem olduğu ve bana güzel bir nzık da verdiği halde, ona hiç karşı gelebi­lir miyim? Size yasak ettiğim şeylerde, aykırı hareket et­mek istemem. Gücümün yettiği kadar ıslah etmekten başka bir dileğim yoktur. Başarım ancak Allah'tandır, ona güvendim, onayöneliyorum."[435]Mü'minlerin görevi, birbirlerini destekleyerek, fitne ve onun ikizi fesada karşı direnmek, onları ortadan kaldır­maya çalışmaktır"İnkâr küfr edenler, birbirlerinin dost­larıdır. Eğer siz aranızda dost birbirinize destek olmazsa­nız, yeryüzünde kargaşa fitne ve büyük bozgun çıkar."[436]Mü'minler işte bu görevi, hem birey olarak, hem de oluş­turdukları resmi veya sivil kuruluşlar aracılığıyla yapma­ hem fesadı önlemek, hem de bozguncuların yolundan gitmemekle görevlidir. Hz. Musa, kardeşi Ha­run'a şunu öğütledi".. Milletim içinde benim yerime geç. Onları ıslah et. Bozguncuların yoluna girme."[437]Fesadı önlemenin yolu, akıllı insanlar gibi iyilik yapa­rak, kötülüğü ortadan kaldırmaktır.[438] Sahte Islahçılar Kur'an, fesadın önlenmesi konusunda sahte ıslahçılara dikkat edilmesini ister. Öncelikle fesad peşinde koşan müfsid ile inanıp İyi iş yapanların ıslatıcının aynı olma­dığını belirtir"Yoksa inanıp yararlı iş yapanları, yeryü­zünde bozgunculuk yapanlar gibi mi tutarız? Yoksa Al­lah'a karşı gelmekten sakınanları, yoldan çıkanlar gibi mi tutarız?"[439]Ayrıca inkâr edenlerin inkârı küfrü, kendileri aleyhi­nedir. İyi iş yapan kimseler, kendileri için rahat bir yer hazırlamış olurlar.[440]Kur'an bu genel karşılaştırmalardan sonra, sahte ıslahçılara örnekler verir. Sahte ıslatıcıların başında, müna­fıklar yer alır. İnanmadıkları halde, "Allah'a ve âhiret gü­nüne inandık" diyerek, Allah'ı ve insanları aldatmaya çalı­şan, ama aslında sadece kendilerini aldatıp bunun farkın­da olmayan ve kalplerinde hastalık bulunan münafıklara, "yeryüzünde bozgunculuk yapmayın" dendiğinde, "Bizler sadece ıslah edicileriz" cevabının verirler. Bunların boz­guncunun özü olduğuna dikkat edilmelidir.[441]Ayrıca bozguncular, ıslatıcılara, bozgunculuk yaptığı suçlaması yöneltebilirler. Firavun milletinin ileri gelenleri, Firavun'u "Musa'yı ve milletini yeryüzünde bozgunculuk yapsınlar, seni tanrılarınla başbaşa uyruklarını kovup seni yapayalnız bıraksınlar diye mi koyveriyorsun?" diye­rek kışkırttılar. Firavun "Onların oğullarını öldüreceğiz, kadınlarını sağ bırakacağız. Elbette biz onları ezecek üs­tünlükteyiz." diyerek, gerçek bir bozgunculuk örneği ver­di.[442] Bunun yanında Firavun, Hz. Musa'yı yalancı sihir­baz olmakla suçlayarak, "Bana izin verin de Musa'yı öldü­reyim. O, rabbine yalvaradursun. Onun sizin dininizi de­ğiştireceğinden veya yeryüzünde bozgun çıkaracağından korkuyorum." diyerek, tam bir vatan hainliği suçlama­sında bulundu.[443] Oysa bu suçlamayı yapan Firavun, ger­çek bir bozguncuydu.[444] Fesadın Sembol Tipleri Kur'an, fesad kavramıyla igili açıklamalarında, fesadın sembol tiplerini de ele alır. Bunlar arasında, Semud ve Medyen halkları, Lût Sodom kavmi, İsrailoğulları, Yecuc-Mecuc, Firavun ve yandaşları, kâfirler ve münafıklar bu­lunur.[445] Semud Halkı Hz. Salih'in peygamber olarak gönderildiği ve Âd mille­tinden sonra tarih sahnesine çıkan Semud milleti, pey­gamberlerinin "Allah'ın nimetlerini anın. Yeryüzünde boz­gunculuk çıkarmayın." uyarısına rağmen, onu ve kendisi­ne inananları alaya aldılar, ilâhi çağrıya uymadılar. Bu yüzden bir sarsıntıya uğrayarak cezalarını çektiler.[446] Medyen Halkı Hz. Şuayıb'm peygamber olarak gönderildiği Medyen halkı ise, Allah'a kulluk ve ölçü-tartıyı tam yapma, helal kârla yetinme çağrısına uymadıkları gibi, dinlerine dön­mediği takdirde, yurttan çıkarma tehdidinde bulundular, ona inananların kaybedeceğini belirttiler. Bu davranışları yüzünden bir sarsıntıya tutulup yurtlarında hiç yaşama­mış gibi oldular, izleri bile kalmadı.[447] Lût Kavmi Lût kavmi de yaptığı kötülük konusunda, peygamber­lerinin kendilerine yaptığı çağrıyı dinlemedi, üstelik onun­la alay etti. Sodom halkı, bu çağrıya kulak asmadığı için lâyık olduğu azabı gördü.[448] İsrailoğulları Kur'an'da, yahudilerin özellikleri, şu âyette çok veciz bir biçimde anlatılır"Yahudiler, "Allah'ın eli sıkıdır" dedi­ler; dediklerinden ötürü elleri bağlansın, lanet olsun. Ha­yır, Allah'ın iki eli de açıktır, nasıl dilerse sarfeder. Andolsun ki, sana rabbinden indirilen sözler, onların çoğu­nun azgınlığını ve inkârını arttıracaktır. Onların arasına kıyamete kadar sürecek düşmanlık ve kin saldık. Savaş ateşini ne zaman körükleseler, Allah onu söndürür. Yer­yüzünde bozgunculuğa koşarlar. Allah bozguncuları sev­mez."[449]Bu âyette geçen, "eli sıkıdır" ifadesi, cimriliği gösteren mecazi bir ifadedir. "Eli açıktır" ifadesi ise, cömertliğe işa­ret eder. Ancak bu iki ibare, daha geniş bir anlama da sa­hiptirler "eli açık"= sınırsız güç ve kudret; "eli sıkı"= güç/kudret eksikliği. Öyle görünüyorki Medine yahudileri, müslümanların yoksulluğunu görünce, onların Allah yolunda mücadele ettikleri ve Kur'an'ın ilâhi vahiy olduğu şeklindeki inançlarını küçümsediler. Böylece bu âyette zikredilen yahudilerin, "Allah'ın eli sıkıdır" deyişi ve Âli İmran, 3/181'deki paralel söz, "Allah fakir olduğu halde, biz zenginiz" , onların İslama ve müslümanlara karşı ta­vırlarının dolaylı bir tanımıdır. Bu öyle bir inkâr ve tezyif tavrıdır ki, şu şekilde ifade edilebilir"Eğer siz müslümanların Allah'ın iradesini yerine getirdiğiniz doğru olsaydı, Allah size kuret ve zenginlik verirdi. Oysa sizin yoksullu­ğunuz ve zayıflığınız sizi yalanlamaktadır. Yahut sizin bu iddianız, aslında Allah'ın size yardım edemediğini söyle­mek demektir."Ancak Kur'an'da çok sık başvurulan bu çarpıcı dolaylı anlatım tarzı icaz, işaret ettiği tarihsel şartları çok aşan bir anlam taşır; yani, dünyevi zenginlik­leri yahut güçleri, manevi açıdan "doğru yolda olmak" ile haksız biçimde özdeşleştiren bir zihinsel tavrı tasvir eder.[450]Yahudi tarihinin iki tarihî dönemine işaret eden âyetler grubu ise, bu özellikleri dolayısıyla karşılaştıkları önemli olayları belirtir"Kitapta İsrailoğullarına 'Doğrusu yeryü­zünde iki defa bozgunculuk yapacak ve kibirlendikçe ki­birleneceksiniz.' diye bildirdik. Bu ikiden birincisinin vak­ti gelince, üzerinize pek güçlü olan kullarımızı salacağız. Onlar memleketlerinizde her köşeyi kontrol altına alacak­lar. Bu, yerine gelecek bir vaaddir. Bunun ardından sizi onlara galip getireceğiz. Mallar ve oğullarla size yardım edecek ve sizin sayınızı arttıracağız. İyilik ederseniz, ken­dinize iyilik etmiş olursunuz. Kötülük ederseniz, o da kendinizedir. İki vaadden ikincisinin vakti gelince, yüzü­nüzü üzüntüye sokmaları kötülük yapmaları/onur kır­maları ve önceden mabede mescide girdikleri gibi girme­leri, ele geçirdikleri yerleri harap etmeleri için onları tek­rar göndereceğiz."[451] Ye'cuc-Me'cuc Zülkarneyn'in vardığı, iki dağ arasında yaşayan ve onun dilini anlamakta zorluk çeken bir kavim, Ye'cuc ile Me'cuc'un ülkede bozgunculuk yaptığını belirtti, hatta aralarına bir sed yapması için vergi ödeyebileceklerini bile söyledi. Zülkarneyn, onlann kendisine bedenen ve gerekli malzeme yönünden yardımda bulunmalarının yeterli ola­cağını belirtti. Hep birlikte sed yaptılar. Ye'cuc ve Me'cuc, bu şeddi aşamadı ve delip geçemedi.[452]Âyetlerde sözü edilen iki dağ arasının, Kafkaslar oldu­ğu yaygın bir kabul görmüşse de, âyetlerde ve hadislerde bu konuda kesin bir açıklama bulunmadığından bir yo­rumdan öteye geçmez. Bu yüzden, Kur'an'da yer alan Zül­karneyn meselinin asıl amacının, temsili bir üslûp içinde belirli ahlâki ilkelerin ifadesinden ibaret olduğu söylenebi­lir.[453]Ye'cuc ve Me'cuc tabirleri de Kur'an'da kesin biçimde açıklanmaz.[454] Klasik dönem sonrası müfessirlerin çoğu, bu kavimleri, Moğollar ve Tatarlarla özdeşleştirmektedir. Bu özdeşleştirme, daha çok, İbn Hanbel, Buhari ve Müslüm tarafından nakledilen oldukça güvenilir bulunan bir rivayete dayandırılır. Bu rivayete göre, Hz. Peygamber, bir gün gelecekten işaretler taşıyan bir rüya görür. Uykudan uyandığında, bu rüyasından sözederek, esefle,"Allah'tan başka tanrı yok. Yaklaşan felaketten ötürü vah Araplara! Ye'cuc Me'cuc şeddinde bugün küçük bir delik açıldı." beri bazı müslümanlar, bu rüyada 13. yüzyılda cereyan eden ve Abbasi Devletini yıkıp, böylece Arap siyasal gücünü felce uğratan Moğol istilasını önce­den haber veren bir ima bulagelmişlerdir. Ye'cuc-Me'cuc olayının anlatıldığı âyetlerden sonraki "hesap günü"nden sözeden 99-101. âyetlere ve yine Ye'cuc ve Me'cuc'tan "hak vaad" olarak sözeden Enbiya, 21/96-97 âyetlerine dayanarak, Ye'cuc ve Me'cuc'un belli kavimler ya da var­lıklar anlamında değil, fakat son saatin çatmasından önce insan uygarlığının bütünüyle yok olmasma yol açacak bir toplumsal felaketler serisi anlamında, bütünüyle temsili bir unsur olduğunu söylemek son derece mantıkidir.[455] Firavun Ve Yandaşları Firavun ve yandaşları Kur'an'da bir kaç yerde bozgun­cu olarak nitelenir. [456]Firavun, İsrailoğullarının erkek ço­cuklarını öldürüyordu, halkı sınıflara ayırıyordu.[457] Böy­lece hem yaşama hakkını ayaklar altına alıyor, hem de halkı bölerek siyasi ve sosyal fesada yolaçıyordu. Ayrıca Firavun ve milletinin ileri gelenleri, kendi yaptıklarının korkunçluğunu unutturmak için, Hz. Musa'yı bozguncu­luk çıkarmakla da suçlamıştı.[458] Kâfirler İnkâr küfr edenler birbirlerinin dostlarıdır. Mü'minler, birbirlerinin dostu olmazsa, yeryüzünde kargaşalık fitne ve büyük bir bozgun çıkar.[459] Allah, inkâr edenlere ve Allah yolundan alıkoyanlara, bozgunculuklarına karşı­lık azap üstüne azap verir.[460] Münafıklar Mü'minleri aldatmaya çalışan ikiyüzlüler, "bozguncu­luk yapmayın" uyarılarını, "bizler sadece ıslah edicileriz" diyerek, dikkate almazlar. Ama onlar sahte ıslahçı, gerçek bozguncudur.[461] Savaş gibi ciddi bir konuda söz verseler bile, bu sözlerine sâdık kalmazlar. Geri dönüp bozguncu­luk yaparlar, akrabalık bağlarını keserler. İşte bu yüzden, onlar lânetlidir, kulakları sağır, gözleri kördür, şeytanın dürtüklemesine ve emrine uymuşlardır.[462][345] Râgıb el-Isfahâni. age, 571; İbnu'l-Cevzi, age, 469.[346] İbnu'l-Cevzi, age, 469.[347] Bakara, 2/60; A'raf, 7/74; Hûd, 11/85; Şuara, 26/83; Ankebut, 29/36.[348] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 339-340.[349] Enbiya, 21/22.[350] Mü'minun,23/71.[351] Muhammed Esed, age, 2/698 42. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 340.[352] Rum, 30/41.[353] Mukatil bin Süleyman, Vucûh, 22; İbnu'l-Cevzi, age, 470.[354] Bu yolda güzel bir yorum için bkz. Muhammed Esed, age, 2/828 39.[355] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 340-341.[357] Bakara, 2/251.[358] Hac, 22/40.[359] Muhammed Esed, age, 1/76 242, 2/678 58.[360] Kehf, 18/93-97.[361] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 341-342.[362] A'raf, 7/56.[363] A'raf. 7/85. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 342.[364] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 343.[365] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 343.[366] Nahl, 16/88.[367] A'raf, 7/85-87.[368] Âli îmran, 3/62-63.[369] Yunus. 10/39-42. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 343-344.[370] Erdoğan Pazarbaşı, Kur’an ve Medeniyet 321.[371] Ankebut, 29/36.[372] Ankebut, 29/37.[373] A'raf, 7/103,bkz. 109-110.[374] Neml, 27/13-14.[375] A'raf, 7/127.[376] Mü'min, 40/26-27.[377] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 344-345.[378] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 345-346.[379] Maide, 5/32.[380] Krş. Muhmmed Esed, age, 1/194 42. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 346.[381] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 346.[382] Yusuf, 12/70-73.[383] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 346.[384] Hûd, 11/84-94; A'raf, 7/85-93 Şuara, 26/177-189.[385] Muhammed Esed, age, 1/289 68.[386] Muhammed Esed, age, 1/443 117.[387] Sözgelimi bkz. En'am, 6/263; Mutaffîfin, 83/1-2. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 347-348.[388] Erdoğan Pazarbaşı, Kur'an ve Medeniyet 320.[389] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 348.[390] Bakara, 2/200-207.[391] Vahidi, Esbâbu Nuzâli'l-Kur’an, 66, no 121.[392] Muhammed Esed, age, 1/60 189. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 348-350.[393] Fecir, 89/9-14. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 350.[394] A'raf, 7/127.[395] Kehf, 18/93-94.[396] Neml, 27/45-50. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 350-351.[397] Kasas, 28/3-4.[398] Muhammed Esed, age, 2/783 7. Ayrıca bkz. 2/464-465 44. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 351-352.[399] Maide, 5/32-34.[400] Muhammed Esed, age, 1/194-195 40-46. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 352-353.[401] Neml, 27/34. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 353.[402] Şuara, 26/151-152. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 353.[403] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 354.[404] Ahzâb, 33/70-71. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 354.[405] Ankebut, 29/28-30. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 354.[406] Muhammed, 47/20-22. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 354.[407] Yunus, 10/81-82. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 354-355.[408] Kasas, 28/76-83. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 355.[409] Bakara, 2/220.[410] Âli İmran, 3/63.[411] Yunus, 10/39-40. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 355-356.[412] Bakara, 2/204-205.[413] Maide, 5/64.[414] Kasas, 28/77. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 356.[415] Ankebut, 29/30. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 356.[416] Ra'd, 13/25. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 356-356.[417] Bakara, 2/27. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları357.[418] Rum, 30/41.[419] A'raf, 7/85-94; Hûd, 11/84-94; Ankebut, 29/36-37.[420] A'raf, 7/73-79.[421] A'raf, 7/80-84; Ankebut, 29/33-35.[422] İsra, 17/4-7.[423] A'raf, 7/103; Yunus, 10/89-92; Neml, 27/14.[424] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 357-359.[425] Nahl, 16/88. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 359.[426] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 359.[427] A'raf, 7/56,85.[428] Bakara, 2/11.[429] Bakara. 2/60.[430] A'raf, 7/74.[431] Hûd, 11/85; Şuara, 26/183; Ankebut, 29/36.[432] Kasas, 28/77.[433] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 359-360.[434] Hûd, 11/116-117.[435] Hûd, 11/88.[436] Enfal, 8/73.[437] A’raf, 7/142.[438] Ra'd, 13/22. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 360-361.[439] Sâd, 38/28. Ayrıca krş. Mü'min, 40/58; Câsiye, 45/21.[440] Rum, 30/44.[441] Bakara, 2/8-12.[442] A'raf, 7/127.[443] Mü'min. 40/26.[444] Kasas, 28/4. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 361-362.[445] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 362.[446] A'raf, 7/74-79. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 362.[447] A'raf, 7/85-95; Hûd, 11/84-95; Ankebut, 29/36-37. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 362-363.[448] Ankebut, 29/28-35. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 363.[449] Maide, 5/64.[450] Muhammed Esed, age, 1/20581.[451] İsra, 17/4-7. İsrailoğullarımn bu tarihsel dönemleriyle ilgili açıklama için bkz. Muhammed Esed, age, 2/560 6-9. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 363-364.[452] Kehf, 18/93-98.[453] Bkz. Muhammed Esed, age, 2/604 94.[454] Ye'cuc ve Me'cuc, Kitab-ı Mukaddes'teki belirgin bazı atıfla­ra dayanarak bkz, Tekvin, 10/2; 1 Tarihler, 1/5; Hezekiel, 20/, bütün Avrupa dillerine, Gog ve Magog olarak geç­miştir.[455] Muhammed Esed, age, 2/605-606 100. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 364-365.[456] A'raf, 7/103; Neml, 27/13-14; Kasas, 28/3-4.[457] Kasas, 28/3-4.[458] A'raf, 7/127; Mü'min, 40/26-27. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 366.[459] Enfal. 8/73.[460] Nahl, 16/88. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 366.[461] Bakara, 2/8-15. Ayrıca bkz. Bakara, 2/204-205.[462] Muhammed. 47/20-25. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları 366.[463] Râgıb eMsfahânî, age, 572; İbnu'1-Cevâ, age, 464-465. İç düzen ile ilgili kavramlar Ayet; Kanıt, işaret, anlamlarına gelir. Sureleri oluşturan bir veya bir kaç cümleden oluşan bölümlere denir. Bir sayfadan oluşan ayetler olabildiği gibi tek bir harften oluşan ayetler de vardır. Kur’ân-ı Kerim’de toplam 6236 ayet bulunmaktadır. Sure; Kur’ân-ı Kerim’in değişik sayıdaki ayetlerinden oluşan bölümlerine sure denir. Kur’ân-ı Kerim’de toplam 114 sure bulunmaktadır. En kısa sure üç ayetten oluşan Kevser suresi, en uzunu sure ise 286 ayetten oluşan Bakara suresidir. Mushaf sırasında ilk sure Fatiha, son sure ise Nas suresidir. Tevbe suresi dışındaki her bir sure başında Besmele bulunmaktadır. Mekke’de indirilen surelere ’Mekkî’, Medine’de indirilenlere ise ’Medenî’ sure denir. Cüz; Kur’an’ın her yirmi sayfasına bir ’cüz’ denilmektedir ve Kur’ân-ı Kerim’de toplam 30 cüz bulunmaktadır. Hizb; Bir cüzün beş sahifelik bölümlerine verilen addır. Mushaf; İki kapak arasına toplanmış sayfalar demektir. Kur’ân-ı Kerim’in isimlerinden biridir. Okunması ile ilgili kavramlar Tecvit tecvîd Kur’ân-ı Kerim’i en güzel bir biçimde okumakla ilgili kurallar bütününe denir. Tecvit başlı başına bir ilim haline gelmiştir. Bu ilmin amacı, Kur’an’ı en güzel şekilde okumayı sağlamaktır. Mukabele Karşılıklı okumak anlamına gelir. İlk mukabele Peygamberimiz ile Cebrail arasında gerçekleşmiştir. Efendimiz ile Cebrail her yıl Ramazan ayında, o zamana kadar inmiş bulunan Kur’ân-ı Kerim ayetlerini karşılıklı okurlardı. Hatim Kur’ân-ı Kerim’i metinden veya ezberden baştan sona okumaktır. Hafızlık Kur’ân-ı Kerim’in bütün ayetlerini ezberlemektir. Kur’an’ı ezbere bilen kimselere ’hâfız’ denir. Kur’an ayetlerinin ilk indiği günden bu yana her devirde Kur’an’ı ezberleyenler daima var olmuştur. Böylece onun unutulup kaybolmasının önüne geçilmiştir. Anlaşılması ile ilgili kavramlar Meal Meal Kur’an ayetlerinin anlamını aslıyla aynı değil, fakat aslına yakın olarak ifade etmektir. Kur’ân-ı Kerim’in aslıyla aynısını başka bir dile bütün dilsel özellikleriyle çevirmeye tercüme denir ki, Kur’an’ın tercümesi mümkün değildir. Bu yüzden Kur’an tercümesi çalışmalarına meal denir. Tefsir Bir manayı açığa çıkarmak, bir şeyi yorumlamak demek olup terim olarak ise; Sahasında ehliyet ve liyakat sahibi alimlerin Kur’ân-ı Kerim’i açıklanması ve yorumlanmasıdır. Tefsir ilmiyle iştigal eden uzmanlara ise Müfessir denir

kuranda itikad ile ilgili ayetler